30 Aralık 2012 Pazar

EFTİYAN - YEDİ ODALAR

İFTİYAN - YEDİ ODALAR

Niğde bölgesinde çok sayıda tarihi özelliği bulunan bölge inceleme ve araştırma beklemektedir. Bunlar içinde İftiyan ve Yedi Odalar bölgelerinin ayrı bir önemi vardır. Tyana ile örtüşen bir sürece sahip bölgede kendiliğinden ortaya çıkan Yedi Odalar dışında çok sayıda yer altında yapı bulunduğu tahmin edilmektedir.

İftiyan ile ilgili söylentiler define avcılarının bölgeye ilgisini arttırmaktadır. Bölgede 'sarı altın öküz' gömülü olduğu rivayetleri kuşaktan kuşağa ulaşan masallardandır.

Yedi Odalar ise geniş bir manastırı andırmaktadır. Yedi odası bulunan yapıda ayrıca duvarlarda oymalar ve şekiller de bulunur.



İftiyan - Yedi Odalar bölgesinde yakın zamanda açığa çıkarılan kaçak kazı sonucunda yeni bulgulara da ulaşıldı. Bölge, Müze Müdürlüğü tarafından kontrol altında tutulmaktadır.

Kaçak kazı ile ilgili görüştüğümüz Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz aracılığıyla alanda yaptığımız incelemede açılan deliğin zayıf bir insanın geçeceği kadar olduğu tespit edildi. Yetkililerin bölgede yaptıkları incelemede içine girmeyi tehlikeli bulmalarına rağmen içeri girebilenlere göre 8 metrelik bir tünel sonrası gelinen geniş alanda 3 ayrı bölüme ayrılıyordu. Bu bölgede bir manastır ya da yerleşim yeri olması olasıdır. Uzmanlar Bizans dönemine ait bu kazı alanlarında define bulunamayacağını, ancak o döneme ait kimi kalıntıların bilinçsizce tahrip edilebileceğini belirtiyorlar. Kaçak kazı ile açığa çıkarılan mekan Yedi Odalar'a 200-300 m uzaklıkta olduğundan bu yapı ile bağlantısı olduğu düşünülmektedir.

Yedi Odalar ve İftiyan'ın tarihi dokusu ile ilgili olarak çeşitli haber ve makaleler ile konuyu gündeme taşımaktayız. Geçen yıllarda bölgede başlatılan taş ocakları ile ilgili tahribat daha saptanmadan bu kez de kaçak kazılar ile bölge yağmalanmaya çalışılmaktadır. Yetkililerin gereken hassasiyet ile konuya sahiplenmesine rağmen uzmanların dediği gibi Niğde'de o kadar çok yer var ki her kaçak kazı alanına görevli dikecek kadar eleman yok.



İftiyan bölgesi 298 sayılı karar ile 21.10.1988 yılında SİT alanı ilan edildi. Bu bölgede bulunan Yediodalar Manastırı ise 14.11.1992 yılında 1378 saylı karar ile korumaya alındı. Ne var ki bölgede taş ocaklarının açılmasına izin verilişi son on yıl içinde oldu. Venedik Üniversitesi'nden emekli öğretim üyesi Prof.Dr. Asım Tanış, Kemerhisar için 2001 yılında gelen Tyana kazı ekibine bölgede inceleme gezisi yaptırarak Tyana ile bölgenin tarihi doku oratklığını da gözler önüne serdi.

Yedi Odalar, Tyana olarak tanımlanan alana daha da yüksekten bakan bir noktada olduğu için bölgeye egemen bu yerde mutlaka inceleme ve kazı yapılmasını önermemize rağmen sonuç alamadık. Artık ne yazık ki Yedi Odalar'da kaçak kazılar ile bölge adeta talan edilmiş durumdadır.




ASIM TANIŞA GÖRE EFTİYAN İSMİNİN KAYNAĞI
Prof. Dr. Asım Tanış, İftiyan için “ Belki hiç üzerinde durmadığınız bir ayrıntıyı vereceğim. Araştırmacıları en çok etkileyen, onların kuşkularını gideren, "Eftiyan" (ya da kimisine göre İftiyan) sözcüğüdür. Bu, bugünkü Istanbul sözcüğünün kaynağı, Yunanca, "Eistenpolin" (kente, kente doğru) gibi, "Eftiyan" (Tyana'ya, Tyana'ya doğru) sözcüğü de eski Tyana adının kalıntısıdır. Bunun başka bir ilginç yönü ise bu sözcüğün özellikle, şimdiki Kemerhisar'ın kuzeyi için kullanılmış ve kullanmakta olması. Neden acaba? Bunu ilerdeki araştırmalar belki açıklayabilecek. Sonra özellikle "Eftiyan" sözcüğü, genellikle, "Eftiyan tepeleri" ve "Eftiyan kelerleri" için kullanılır. Bu tepelerin ve kelerlerin önemi neydi? Hıristiyanlık yaygınlaşmaya başladıktan sonra mı böyle bir durum çıktı ortaya? Daha bilinmiyor.” demektedir.

Tyana kazıları devam ederken İftiyan'da kaçak kazılar yapılması ve bölgede bilinçsizce tahripatların olması gelecek adına büyük bir değer yumağının yok edilmesidir. İftiyan'da bir an önce bilimsel araştırmalar başlamalıdır.
TAY Haber - Ömer Fethi Gürer, 05.08.2006

Özgürlük ve doğruluk bilgesi Tyanalı Apollon

Özgürlük ve doğruluk bilgesi Tyanalı Apollon:

Prof.Dr. Asım Tanış yazısından Tuanalı Apollonu ve Tuanayı tanımak için TIKLA http://www.asimtanis.com

TYANALI APOLLON

BENİM KİM OLDUĞUMU ÖĞRENDİKTEN SONRA DEĞİL ÖĞRENMEDEN ÖNCE DE KİBAR OL!

GÖNÜL YÜCELİĞİ, İNSANLAR ARASINDA VAROLAN,
EN GÜZEL ŞEYDİR AMA ÖĞRETİLMEZ!

21.08.2004 günü yaptığım konuşmanın
Tyanalı Apollon’la ilgili bölümünden:

Atatürk, Tyanalı Apollon

"Nasıl, Türk soyunun yetiştirdiği, yalnızca hepimizin değil, dünyanın en ünlü kişilerinden birisi olan yüce Atatürk, aklını, mantığını, bilgisini kullanarak, Türk'ü uçurumdan döndürüp ona yeryüzünde yaraşır yerini verdiyse, Türkiye'yi büyük yapmışsa, eski, Tyana kentinin, 2000 yıl önce, yetiştirdiği, dünyanın en ünlü kişilerinden olan, filozof Apollon, düşünceleriyle, davranışıyla, kişiliğiyle, Tyana'yı, Tyana adını dünyada ünlü kılmıştır.”
Her açıdan olumlu kişiliğiyle, düşünceleriyle, davranışıyla, gerek yaşadığı dönemde gerekse sonra, birkaç yüzyıl Roma ve Bizans imparatorluklarını, hıristiyanlığı, müslümanlığı bile etkilemiş, hiçbirhiçbir zaman savaşı, şiddeti öğütlememiştir. Geçmişin en büyük en önemli kişilerinden olup yedi bilge arasına konmuştur.
Yaşamının temizliği, öğretisinin soyluluğu, ahlak açısından doğru kişiliğiyle, hemen herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış, son derece insancıl, özveri ruhlu, her türlü bilgiyle donatılmış, gerçek anlamda bir bilge, ayırım yapmayan, bireyselliği silen, topluma yönelik, hoşgörülü, yani, sözün tam anlamıyla, 3.binyıl insanlığının arayış içinde olduğu bir kişiydi.
Özgürlüğü, bilgiyi, doğruluğu, her şeyin üstünde tutan, doğru bildiğini, hapiste, krallara karşı bile, hiç çekinmeden, açıkça söyleyen, kimseden korkmayan, gerçek özgürlüğün, göstermelik değil, gerçek demokrasinin, simgesi, insanların beyinlerini yıkayıp onları karanlığa değil,hep aydınlığa götürmek için çalışan, Evrensel barış ve özgürlük bilgesidir.
Tyanalı Apollon, Tyana/Kemerhisar (dolayısıyla Niğde İli) açısından, şu sırada, dünya çapında, her şeyden çok, en kısa zamanda, en çok ilgi çekecek, uyandırabilecek, güncel olabilecek ayrıntıdır. Yeter ki bu ayrıntı en uygun biçimde sunulabilsin.

Bakan’ın söyledikleri:

"... Şimdi değerli hocamız Asım TANIŞ Tyanalı Apollon'u anlattı bize. Tyanalı Asım Hoca tam bir Tyanalı tavrı gösterdi. Açık, net, berrak, kararlı ve yürekli bir tavır sergiledi. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Bilimden yana, bilgiden yana kendi tavrından emin ve bilgiyi inceleyen bir tutum gösterdi ve onun sayesinde gerçekten çok önemli bir şey öğrendim. Dürüstçe söylemek gerekirse ben Tyanalı Apollon'un böylesine kapsamlı, böylesine kavrayıcı, bu günün dünyası için de son derece geçerli yaklaşımlar öneren bir filozof olduğunu bilmiyordum. Bu sayede burada bunu da öğrendim.
Şimdi aklıma bir şey geldi. Tam da hocamızın söylediği gibi burda sadece mekanı geçmişten bugüne kalan özellikle Roma Döneminden kalan kalıntıları korumaktan, ön plana çıkarmaktan daha önemli olan şey, Tyanalı Apollon'u ön plana çıkarmak, onun felsefesini açığa çıkarmak, bu düşüncenin ana yurdu olarak Kemerhisar'ı, Niğde'yi ön plana çıkarmak.
İşte yapmamız gereken bu. Burada size bir şey öneriyorum.
Aslında bizim yapmamız gereken şey, belli aralıklarla, burada "FELSEFE ŞÖLENİ" düzenlemek. Bu felsefe sempozyumu, felsefe etkinlikleri dizisi olarak da yapılabilir ve bütün dünyadan da felsefeye ilgi duyan insanları, felsefecileri çağırırsak ve her dönem, yani 2 yılda bir mi yoksa 3 yılda bir mi yaparız, özel bir konu seçsek, bu konu etrafında dünyaya bir mesaj iletsek bence çok önemli bir şey yapmış oluruz. Dünyanın bize ilgi duyması bakımından, bölgeye ilgi duyması bakımından da, nitelikli bir ilgi alanı yaratmak için de gerçekten çok önemli bir şey yaparız. Bunu yapmak bağlamında benden beklenecek ne varsa ben yapmaya hazırım...."


DOĞANIN ŞİİRİ BAHÇELİ

Doğanın şiiri

BAHÇELİ

(dolayısıyla: Tyana/Kemerhisar)

Prof. Dr. Asım TANIŞ
(Dikkat: 2005 yılında Tyana'nın “Küçük oğlu” olarak tanımladığım “Bahçeli” için düzenlediğim, bu yazıyı,
o zaman da belirttiğim gibi, onun kardeşi/ağabeyi, dolayısıyla, gerçekte, kesinlikle, isteseler de,
birbirinden ayrılamayacakları, yazgıları da birlikte başlamış, birlikte bugüne dek sürüp gelmiş,
bugünden sonra da, birlikte ileri gitmek zorunda olan, Tyana'nın “Büyük Oğlu” olarak tanımladığım “Kemerhisar” bölümüne de, kimi yerlerde kısaltıp, koymayı yerinde buldum.)
Bahçeli Belediye Başkanı, Sayın Fatih Kaya, gönderdiği, 20.04.2005 günlü yazısıyla,
kasabanın daha iyi tanıtılması amacıyla, yeniden düzenlemekte oldukları, "Bahçeli İnternet Köşesi" için,
benden, "genel olarak gözlem ve düşüncelerim"le birlikte, "kendimi, yaptığım çalışmaları da tanıtan"
bir yazı istedi.
Ben de, "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!" ya da "Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur!" atasözlerinden yola çıkarak, bu konuda, şimdilik, elimden geleni aşağıda sunuyorum.
Ancak, aşağıda okuyacaklarınızın, önce ana çizgilerini vermeyi yararlı sayıyorum. Nedeni ise, isteyenin, bu yazının yalnızca kendisini ilgilendiren bölümlerini okuyup gerisini atlayabilmesine olanak bırakmaktır.
Bir anlamda kitapların başında ya da sonunda verilen "İçindekiler" ya da "Konular" sayfası gibidir.




Bahçeli'nin geçmişi

"Geçmişini iyi bilmeyen ne bugününü ne de yarınını iyi ayarlayabilir!" görüşünden yola çıkarak, Bahçeli'nin geçmişi konusunda, bildiğim kadarıyla, yazılmış bir tarih olmamakla birlikte, daha önceleri o yöreyle ilgili olarak yaptığım gibi, gerek elimdeki yazılı kaynaklardan gerekse o bölge açısından, yerinde, yaptığım araştırma ve incelemelerden elde ettiğim bilgilerin bir bölümünü çok derine inmeden sıralıyorum.

A- Önce efsane olarak

Bahçeli konusunda yazılmış bir efsane yoktur sanıyorum. Ancak yarısını yerel gerçeklere, yarısını kutsal ve başka kitaplarda yazılıp söylenmekle birlikte, doğru olup olmadığı kimse tarafından kesinlikle kanıtlanmamış ve kanıtlanamayacak, bilgilere dayandırarak, aşağıdaki "efsane"yi bir "Doğanın Şiiri Bahçeli'nin Efsanesi" olarak ileri sürmek istiyorum:
Evrenin ve, şu sırada elimizde olan bilimsel verilere göre, evren içindeki en güzel yerin, yeryüzünün, yaratıcısı, Tanrı, yalnızlıktan sıkılıp, kendine benzer birini, bütün insanların atası (yani: atamız) sayılan kişiyi, erkeği, yaratmış ve onu cennetine koymuştur.
Ancak kişi de, yalnız başına cennette dolaşmaktan sıkılarak, Tanrı'dan, kendisine bir de eş yaratmasını istemiş. Tanrı da kadını (yani: ilk anamızı) yaratmış.
İkisi birlikte cennette yiyip içip gezip tozarken, bir gün kadın (yani: ilk anamız), yemeleri Tanrı'ca kesinlikle yasaklanan elmayı ya da ayvayı, (Kemerhisar-Bahçeli ağzıyla "boğazı örmeli" diyebileceğimiz, ilk atamız), erkeğe yedirince, Tanrı kızmış, ikisini de cennetten çıkarıp yeryüzüne sürgüne göndermiş.
Yeryüzünde ilk durakları, şimdiki, Güney Afrika'nın bir yeri olmuş. Burda çoğalarak yeryüzüne dağılmışlar, kendilerine yeni yerleşim yerleri aramışlar.
Kişioğullarının bir bölümü, bu arayışları sırasında, o zamanlar, yeryüzünün, yerleşime en elverişli, en güzel, birkaç yerinden birisi olan, Anadolu'ya, sıradağların tek kapısı sayılacak, Gülek Boğazı'nı geçerek girmişler, doğudaki tepelerin eteğindeki yoldan kuzeye doğru ilerlemeye başlamışlar.
Çok gitmeden yolun batısındaki bir su kaynağının yanında durup dinlenmişler, yorgunluklarını gidermişler.
Yeniden yola koyulmak için ayağa kalktıklarında, içlerinden birisi, çevreye iyice bir göz attıktan sonra şöyle demiş: "Bakın, güneyimiz, doğumuz, kuzeyimiz dağlarla, tepelerle çevrili, güneyimizde ise sonsuz bir ova göz alabildiğine uzanıp gidiyor. Şu oturup dinlendiğimiz kaynağın, pınarın, buz gibi kaynayan, küçük bir ırmak gibi gürleyip akan, suyu, şu dağların, tepelerin olduğu yerlerden geliyor, önündeki ovaya akıp gidiyor. Binlerce yıldır akıp durduğu gibi bundan sonra da akacaktır. Kendi başına, hiç insan eli değmeden, neler yetiştirmiş neler akıp gittiği yerlerde. Bir de insan eli değse kimbilir daha neler yetiştirilmesine olanak verecektir?
Başka bir yere gitmeye ne gerek var? Böyle temiz, güzel, elverişli ortamı başka yerlerde zor buluruz. Burası sanki ilk atamızın gökte yaşadığı cennet gibi.
Biz, aklımızı kullanarak, burasını daha da güzel yapabiliriz.
Önce su kaynağının üstündeki tepeye yerleşelim. Sonra, zamanla, biz olmasak da, torunlarımız, gerektiğinde, bu sudan yararlanarak, ovada yerleşme koşullarını yaratıp oraya inerler.
Şimdi bizim ilk işimiz başıboş akan bu suya bir düzen vermek olmalı. Böylece, bizim gibi, gelişigüzel akan bu suyun da bir yeri yurdu olur.
Onun olduğu yere bir havuz, yanına da, bizi ve, evrendeki en güzel yeryüzüyle birlikte, burasını da yaratan Tanrı için, bir tapınak yapalım. Tapınağa "Köşk" adını verelim.
Su perileri de, istedikleri zaman gelip, tapınağın yanında, bu havuzdaki suda yıkansınlar. Gençler bu suyun yanında, Tanrı'ya adayacağımız tapınağın önünde, evlenip hep birbirini sevme, birbirine bağlı kalma sözü versinler. Bundan böyle de suyun adı "sözünü tutanların suyu" olarak kalsın.
Havuzdan çıkan suyun akışını da düzenleyelim. Gelişigüzel akmasın. Ona, sağa sola, ovaya doğru düzenli akabilmesi için arklar yapalım. Arkların eğimli olduğu yerlere değirmenler kuralım yetiştirip ekmek yapacağımız buğdayları öğütmesi için. Suyun kaynağına yakın yerdeki değirmene "yukarı değirmen", en aşağıdakine de "aşağı değirmen" adını verelim.
Gene suyun izlediği yol üzerinde, uygun yerlere, kadınlarımızın göksu yıkamaları ve yıkanmaları için "yunak" da yapalım.
Bu su, kendisine verdiğimiz düzenle, karşımızda gördüğünüz bütün bu yerleri, yeşillikle, çeşit çeşit ağaçlarla, bitkilerle dolu, bir değil, yüzlerce, binlerce cennet bahçesine çevirecektir.
Şimdi bizler, sonra da torunlarımız, bu, doğal olduğu için, sağlıklı, yeryüzü cennetinde yaşamlarını sürdürecekler.
Sırası gelecek burası çok önemli bir yer olacak. Krallar gelip geçecek, konacak bu yerlerde. Kraliçeler gelip yıkanacak yapacağımız havuzda karacak bu suda.
Yeryüzü varoldukça varolacak bu yeryüzü cenneti. Yeter ki biz, çocuklarımız, torunlarımız, onları izleyip duracak kuşaklar, bu yeryüzü cennetinin değerini ve onu koruyup sürdürmesini bilelim!....
Onun bu konuşmasını dinleyen yoldaşları, başka yere gitmeyi bırakıp orda yerleşirler.
Kolları sıvarlar. Emekleriyle günden güne, eskisinden daha güzel yapmak için çalışırlar burasını ve bugüne dek getirirler!


B- Belgelenmiş geçmiş olarak

Bahçeli'nin geçmişiyle ilgili bilgileri, Kemerhisar için olduğu gibi, o bölgenin geçmişi konusundaki yazılı kaynaklardan edinebiliriz.
Eldeki yazılı kaynaklara göre, geçmişin en eski ve en önemli kentlerinden birisi sayılabilecek "Tyana"nın yerinde, yönetim olarak ayrı gözükseler de, gerçekte, her açıdan olduğu gibi, tarihsel açıdan da, bir bütün oluşturan, birbirinden kesinlikle ayrılamayacak, bütün özellikleri ortaya konmuş olmamakla birlikte, aynı değerde iki yer var. Bunlardan birisi Kemerhisar, öbürü ise Bahçeli'dir.
"Bahçeli'yi "Tyana'nın küçük oğlu", "Kemerhisar"ı da "Tyana'nın büyük oğlu" olarak tanımladım sürekli olarak. Ancak bu büyüklük, yalnızca, kapladığı alan ve nüfusu dolayısıylaydı. Bilindiği gibi, alan büyüklüğü ve nüfus gerçek büyüklüğü göstermez, "Akıl yaşta değil baştadır!" sözünde olduğu gibi. Kişinin ve yerlerin büyüklüğünü ortaya koyacak, gösterecek pek çok etken vardır. Ülke, kasaba, kişi küçücük olabilir ama büyük işler başarabilir. Her büyük küçükten olur.
Yeryüzünde gelip geçmiş en büyük imparatorluklar bile küçücük yerlerde, becerikli kişilerin emeğiyle, uğraşlarıyla ortaya çıkmıştır.
Tyana'nın, şu sırada, bilinen, yazılı kaynaklara dayalı geçmişi, M.Ö. 1700 yıllarına uzanıyor. O zaman bile buralarda yaptığı büyük bir savaştan sonra Hitit birliğini kuran kralın oğlunu Tyana'ya vali olarak göndermesi, Tyana kentinin Hititler'den önce de varolduğunu ve büyüklüğünü kanıtlamaya yeter.
Bahçeli "Köşk Höyük"te yapılan kazılardan elde edilen bilimsel sonuçlar burasının M.Ö. 5600 yıllarında da, Konya'daki Çatalhöyük kadar önemli, bir yerleşim yeri olduğunu ortaya koymuştur.
Bunlardan da "eski Tyana kentinin şimdi yerinde bulunan Kemerhisar ile Bahçeli kasabalarının en azından 7.500 yıllık bir geçmişi olduğu" sonucu çıkarılabilir kuşkusuz.
Bu geçmişle ilgili olarak bugüne dek yazılı kaynaklardan, kazılardan elde edilen bilimsel veriler, övünç kaynağı olmakla birlikte, bilinmesi, ortaya çıkarılması gerekli, belki daha çok yıllar isteyecek, bilgilerin, denizde damla ölçüsünde demesek de, gerçekte, çok küçük, küçücük bir bölümünü oluşturmaktadır.
M.Ö. 740-750 yıllarına doğru küçük bir Hitit krallığının, M.S. 371'de Küçük Kapadokya'nın başkenti bile olmuş, Roma-Bizans döneminin en önemli kentlerinden birisi, Büyük İskender'den başka, Roma, Bizans imparatorlarının da sık sık uğrak verdiği yerlerden birisi, geçmişin en önemli kişilerinden biri sayılan, Roma İmparatorluğu'nu, ilkin bu yörelerde de yayılmaya başlamış hıristiyanlığı, sonra müslümanlığı etkilemiş, Romalılarca birkaç yüzyıl İsa'ya karşı çıkarılmış, ondan bile üstün tutulmuş, Tyanalı Apollon'un yurdu, Tyana konusunda, şimdiye dek yazılanlara ve toprak üstündeki kalıntıların incelenmesine dayalı, derli toplu bir yapıt, o da yabancıların emeği ve araştırmasıyla, ancak 2000 yılında ortaya konabilmiştir.
Dolayısıyla Tyana'nın, ve ona bağlı olarak, Kemerhisar ile Bahçeli'nin, gerçekten çok önemli, ilginç, araştırılmaya değer, geçmişini bütün yönleriyle ortaya koyup bundan yalnızca övünç nedeni olarak değil, yöreye ilgi, turist çekme, iş alanı yaratma açısından da yararlanmak isteyen aydınlara pek çok iş, çalışma düşmektedir.
Böyle bir etkinlik de, kağıt üstünde, sözle, birkaç kişiyle, olmaz, benim kendi ölçülerim, olanaklarım sınırları içinde, hiçbir çıkar düşünmeden, hiçbir karşılık beklemeden yaptığım gibi, pek çok aydın tarafından, bilimsel yöntemlerle yapılacak araştırmalarla, incelemelerle gerçekleşir.


C- Yazılı kaynaklardaki geçmiş

Görünüşte, ilk bakışta, hiçbir şey yok gibi gelir. Oysa, yöremiz konusunda, hepsi derlenip bir araya getirildiğinde, şimdilik, binlerce sayfalık diyebileceğimiz, ilerde belki de onbinlerce sayfayı bulacak bilgi vardır. Bunlar, araştırmalarla, incelemelerle günden güne artacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Yalnızca, benim kişisel çabamla, yıllar boyu, derleyip topladığım bilgiler, düzene konulup sunulduğunda birkaç bin sayfayı bulur. Ancak işim yalnızca bu olmadığı için, yaşamın ortaya çıkardığı gereksinimler bir tek bununla uğraşmamı engelliyor.
Öyle olunca, karınca kararınca, yapabildiğimi ortaya koyabiliyorum.
Başkaları da, başka aydınlar da işe el atarsa, gerçekten değerli yapıtlar ortaya çıkar.
Şimdi, bildiğim, öngördüğüm kadarıyla, bu konuda neler yapılabileceğini sıralayayım:

  1. Tyana konusundaki, Türkçe ve başka dillerdeki, bütün yazılı kaynaklar (ki bunların yalnızca başlıkları, bir değil birkaç kitap oluşturur) düzenli biçimde, bir kitap olarak, araştırmacılara, incelemecilere sunulmalı. Yalnızca benim elimdeki adlar, belki, bir kitap oluşturacak sayıda.
  2. Bu kaynaklardan Türkçe olanlardaki bütün bilgiler çıkarılıp, yabancı dil bilmeyen, araştırmacılarca da, çıkarılıp yararlanılacak durumda sunulmalı.
  3. Yabancı dillerde (özellikle: İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Arapça, Yunanca ....) kaynaklar da, varsa, bu dilleri bilen araştırmacılar tarafından derlenip sunulmalı.
  4. Tyana konusunda, şimdiye dek yayımlanmış, en derli toplu çalışma olup, Alman araştırmacılar (Dietrich Berges - Johannes Nollè) tarafından, yaklaşık dört yıl süren bir inceleme, araştırma sonunda, 2000 yılında, iki cilt olarak, "Tyana 1,2," adı altında (Bonn'da), Almanca, yayımlanmış, çok önemli yapıtın Türkçe'ye çevrilmesi sağlanmalı. Bunun gerçekleşmesi için gerekli girişimler yapılabilir. Bu, başka çalışmalar için, bir temel, bir çıkış noktasını oluşturabilir.
    Ancak bunun yapılabilmesi için, şu sırada, çok iyi Almanca bilmek gerektiğini sözlerime ekleyeyim.
  5. Tyanalı Apollon ve yaşamı konusunda, en önemli, az önce sözünü ettiğim Alman araştırmacılar da içinde olmak üzere, bütün bilim adamlarının başvurduğu, kaynak, bildiğim kadarıyla, "İtalyanca, İngilizce, Fransızca" olarak da yayımlanmış, (Filostrato'nun) "Tyanalı Apollon'un Yaşamı" adlı yapıttır.
    Bu yapıtın İtalyanca'sını derinlemesine çok iyi incelediğim, Tyanalı Apollon'la ilgili olarak verdiğim bilgileri çıkardığım için, bunun, şimdilik tümü olmasa bile, önemli bölümlerini Türkçe'ye benden başkası, gerektiği gibi, aktaramaz. İçinde bulduklarımı İtalyanlar bile görememiş. Bunu ben üstleniyorum.


Ç- Yazılı olmayan kaynaklardaki geçmiş.

Şu sırada yazılı olmayan kaynaklar ve bunlarla ilgili olarak yapılabilecekler, bence, şunlar:

  1. Köşk Höyük'te 16 yıldır süren kazı çalışmaları ve elde edilen buluntular ve bilimsel veriler.
    Bu kazıdan, bugüne dek çıkmış olup, şu sırada Niğde Müzesi'nde sergilenen ve sergilenmeyen) buluntular konusunda yetkili kazı üyelerince yayımlanmış bilimsel yazılar.
    Bu yazılar, çıkan önemli buluntuların resimleriyle birlikte, küçük bir kitapçık olarak sunulabilir.
  2. Bahçeli sınırları içindeki "Direktaş" ve "Adıyaman"da, yer altında, çok önemli kalıntıların bulunduğu anlaşılıyor Alman araştırmacıların çıkardıkları yapıtta ortaya koyduklarına göre.
    Yanılmıyorsak, gene aynı yapıtın araştırmacı-yazarları, kesin olmasa da, Direktaş'ta "Tyanalı Apollon" için yapılmış bir tapınak olabileceği varsayımını ileri sürüyor.
    Ayrıca Adıyaman'da toprak altında, çok önemli kalıntıların yattığı açık.
    Dolayısıyla, bu iki yerde, gecikmeden, kazı çalışmaları yapılabilmesi için, Bahçeli Belediyesi ve yetkilileri, Bahçeli'yi gerçekten seven aydınlarla elele verip, sonuca ulaşacak girişimlerde bulunmalı. Her şeyi yukardan, başkalarından, beklememeli.
  3. Çok olmasa da, Bahçeli içinde toprak üstünde, şurda burda bulunan kalıntılar bir araya toplanıp "açıkhava müzesi"nde sergilenmeli.
    Bu kalıntıların hemen hepsi araştırmacılarca incelenmiş, neler oldukları saptanmıştır.
  4. Gene yanılmıyorsam, Eftiyan (ya da: İftiyan) ya da Yediodalı denilen yerdeki, (ilk) hıristiyanlık döneminde yapılmış olmaları gereken kaya kiliseleri, içindeki freskler inceletilip, olursa, onarılmalı ve görmek isteyenlere sunulmalı.
  5. "Köşk"e bu adı verdiren, ve kalıntıları, bence, Köşk Havuzu'nun kuzeyinde, toprak altında bulunması gereken, yapıyla ilgili olarak, şimdilik sınırlı olsa da, bir deneme kazısının yapılması sağlanmalı.
    Bu kazı ilginç sonuçlar verecek olursa sürdürülebilir ve ortaya çıkacak yapı kalıntıları, o alana, gerçekten, şimdikinden çok daha büyük ilgi çekebilir.





Bahçeli'nin şimdiki durumu ve (geleceği de gözönüne alarak) yapılması gerekenler, yararlı olabilecekler.

Bu konudaki görüşlerimizi de aşağıda veriyoruz:
  • A- Arkeolojik açıdan (tarihi kalıntılar-buluntular açısından): (daha önceki, Ç bölümünde verdiğimiz kimi ayrıntıları burda biraz daha geniş olarak sunuyoruz.)

    1. Köşk Höyük Köşk Höyük ve burda yirmi yıla yaklaşan bir süredir yapılagelmekte olan kazılar yalnız Bahçeli ve dolayısıyla Tyana bölgesi, Kemerhisar, Niğde İli değil, İç Anadolu, Türkiye, dünya geçmişi için de çok önemli sonuçlar vermiştir kazı sonuçlarına dayanarak yayımlanan bilimsel yazılara göre.
      Bu kazıların, kazı yapanlar için de, en olumlu koşullarda, sürdürülmesi gerçekten, hepimizin gönülden bir dileği olmalı.
      Şimdiki durumda, Bahçeli Köşk Höyük'ten, Bahçeli'ye, o bölgeye ilgi, yerli ve yabancı turist çekmek için yararlanabilir mi, yararlanabilirse nasıl yararlanabilir? Görüşümüze göre yararlanabilir. Elde edilen sonuçlar buna elverişlidir. Bunun da yapılabilmesi için, kazıların sonuçlanmasını beklersek, daha çok yirmi, otuz, kırk yıl değil yıllar beklemek gerekecektir.
      Oysa, başka yerlerde de uzun yıllar süren, doğal olarak, bir türlü bitmeyen ve bitmek zorunda olmayan kazıların yapıldığı yerlerin bir bölümü, yetkililerin işbirliğiye, kılavuz eşliğinde gezilip görülmeye açılır, bütün Köşk Höyük konusunda yeterli, doyurucu, ve bir kezde bitmeyip sürecek olan, bir tanıtma etkinliğiyle.
      Malınızı satmayı, alıcıya sunmayı bilmezseniz alıcı gelmez. Biz de bir söz vardır: Balın olsun arı Bağdat'tan gelir diye. Bu sözü, acı şaka biçiminde de olsa, şu anda şöyle de değiştirebiliriz: Irak'ta petrol olsun. Bush Bağdat'a ta Amerika'dan bile gelir!
      Bir başka örnek daha var: Bir Yahudi tüccarın yüz lirası varsa, bir lirasıyla mal alır, doksandokuz lirasıyla bunun reklamını yaparmış.
      Oysa Türkiye'de doksandokuz liralık malın bir liralık bile doğru düzgün tanıtılmasını yapmıyoruz. Ondan sonra kimse gelmiyor diye yakınıyoruz.
      Tanıtmayı sürekli yapacaksınız, bilen kişilerce, ilgiyi çekecek biçimde, yapacaksınız. Bir kez, yetkisiz kişilerce, tatsız tuzsuz biçimde, Nasreddin Hoca'nın "kar katması" gibi, tanıtma yaparsanız kimse gelmez.
      1970'ten beri bulunduğum, pek çok özelliğini incelediğim ve ilerde "Tanış gözüyle Venedik" adlı bir yapıtta, İtalyanların bile görmediği özelliklerini ortaya koymayı tasarladığım, her yıl en azından beş milyon turistin geldiği, Venedik'te, pek çok şey arasında, şunu da gördüm: Adamlar, biraz abartarak söylüyorum, bir serçenin çiş yapmasını bile öyle ilginç duruma getirip turiste sunuyorlar ki yüzlerce kişi gelip bakıyor nasıl bir şeymiş gibi. Oysa bütün serçeler, her yerde, aynı çişi yaparlar!
      Dolayısıyla Köşk Höyük'ün de ortaya konup tanıtılacak, ilgi çekecek pek çok ayrıntıları vardır. Biz bunlardan yararlanmasını bilelim.
    2. Roma Havuzu Bu havuza ve çevresine, son yıllarda, oldukça güzel bir düzen verilmişe benziyor, her ne kadar, arkeologların ve çevrecilerin görüşlerini bilmesek de.
      Eski Tyana'nın, işin ilginç yönü, ikisi de suyla ilgili, en önemli, en görkemli iki kalıntısından (Kemerhisar'da "sukemerleri", Bahçeli'de "su havuzu") birisi olup şimdiki Bahçeli'nin, geçmişini en güzel biçimde ortaya koyan tek anıttır.
      Eskiden kalma, bu boyutlardaki en büyük iki su havuzundan birisi olmalı.
      Bunlara, "Roma" döneminde yapılmış oldukları gerekçesiyle "Roma Havuzu" ve "Roma Sukemerleri" deniyor.
      Ancak ikisi konusunda da başka ayrıntılı bilgi pek yok, son yıllarda yapılan ve yayımlanan bir iki araştırmadan (özellikle, iki Almanın 2000 yılında, yayımladığı "Tyana, 1,2" adlı yapıttan) başka.
      Oysa, ikisi konusunda da, özellikle, Bahçeli açısından, "Roma Havuzu" ya da "Köşk /Pınarı/ Havuzu"yla ilgili olarak, bir kitapçık bile çıkarılabilir olası bütün bilgileri, verileri toplayıp fotoğraflarla, gerçek olsun olmasın, (örneğin: Kleopatra'nın gelip sütte çimdiği gibi) efsanelerle, süsleyerek.
    3. Direktaş ve Adıyaman Şu sırada bu iki yerden, ilgi çekmek açısından yararlanma olanağı yoktur. Bu olanak, buralarda, özellikle, "Tyanalı Apollon'un Tapınağı" olduğu varsayılan, ileri sürülen "Direktaş"ta yapılacak ve yapılması gerekli kazılarla, ilerde, buraların da, Bahçeli ve çevresi için, ilgi ve turist çekmesi bakımından yararlanması bakımından yapılacak tanıtmayla ortaya çıkabilir.
    4. Eftiyan (ya da: İftiyan)(Yediodalı) Buradan, ilgi ve turist çekmek açısından, yararlanma daha kolay gözüküyor.
      Nedeni ise, burdaki hıristiyanlıkla ilgili kilise ve benzeri yapılar ve buradaki freskler, oldukça kısa bir zamanda ele alınıp onarılabilir, birkaç yüz metrelik yolla buraya ulaşım sağlanabilir.
    5. Bahçeli içinde, toprak üstündeki kalıntılar Bunlar, daha önce de dediğimiz gibi, Bahçeli içinde uygun bir yere yapılacak bir açıkhava müzesinde toplanıp, yetkililerin hazırlayacağı bilgilerle birlikte, görmek isteyenlere sunulabilir.
    6. Bahçeli'de, toprak altındaki kalıntılar Bunların da olası yerleri, uzmanlarca saptattırılarak, önemli olanlarında, kazı yapılabilmesi için girişimlerde bulunulabilir.
    7. Bahçeli ve Köşk Höyük'ten çıkmış olmakla birlikte, Niğde Müzesinde sergilenen ve sergilenmeyen buluntular, kalıntılar. Bunların neler oldukları konusunda da küçük bir kitap hazırlanabilir resimleri ile birlikte, ilgilenenlere gidip görmeleri bakımından yol göstermek, öğüt vermek amacıyla.
  • B- (Tyanalı, dolayısıyla, yalnızca Kemerhisar'ın değil, Bahçeli'nin de çocuğu olması nedeniyle) Tyanalı Apollon açısından. Tyana (dolayısıyla Kemerhisar ve Bahçeli) açısından, şu sırada, dünya çapında,
    her şeyden çok, en kısa zamanda, en çok ilgi çekecek, uyandırabilecek, güncel olabilecek ayrıntıdır. Yeter ki bu ayrıntı en uygun biçimde sunulabilsin.
    Tyanalı Apollon, her açıdan olumlu kişiliğiyle, düşünceleriyle, davranışıyla, gerek yaşadığı dönemde gerekse sonra, birkaç yüzyıl Roma ve Bizans imparatorluklarını, hıristiyanlığı, müslümanlığı bile etkilemiş olup dünyanın en önemli kişilerinden birisidir.
    Ben onunla ilgili olarak, "2004 yılı Tyana Kültür ve Turizm Şenliği" sırasında şunları da söylemiştim:
    "Nasıl Türk soyunun yetiştirdiği, yalnızca hepimizin değil, dünyanın en ünlü kişilerinden birisi olan yüce Atatürk, aklını, mantığını, bilgisini kullanarak,
    Türk'ü uçurumdan döndürüp ona yeryüzünde yaraşır yerini verdiyse, Türkiye'yi büyük yapmışsa, Kemerhisar ve Bahçeli'nin, şimdi, kalıntılarının üstünde bulunduğu, eski, Tyana kentinin 2000 yıl önce, yetiştirdiği, dünyanın en ünlü kişilerinden olan, filozof Apollon, düşünceleriyle, davranışıyla, kişiliğiyle, Tyana'yı, Tyana adını dünyada ünlü kılmıştır.
    Bakın ne diyor:
    "Anıtlar aynı yerde kalırlar ve yalnızca bulundukları yerde görülürler.
    Oysa, değerli kişiler, her yerde, kendilerini gösterirler, seslerini duyururlar, ve, yeryüzünde, dolaşabildikleri bütün yerlerde, kentlerinin ününü yayarlar.".
    Bugün yurtdışında, Tyanalı Apollon, Tyana kentinden de ünlü olup Tyana deyince hemen akla o geliyor.
    Tyana ve özellikle, Tyanalı Apollon'un kişiliğini, öğretisini gerektiği gibi ortaya koyabilir, onun evrensel değerlerini bütün insanlığa, bir "Tyana Güneşi" olarak sunmasını bilirsek, yalnızca Kemerhisar, Bahçeli, Niğde İli değil, bütün Türkiye için, yeni ve çok önemli bir ilgi alanı doğacak, dolayısıyla turist akını başlayacaktır. Toprak-doğa-insan-hayvan dostu, Tyanalı Apollon'un, belirgin yönleri arasında, doğal beslenmeyi savunması çok önemli. İlk doğal beslenmeci gibi çıkıyor karşımıza.
    Et yemenin insanların beynini ağır çalıştırdığını söylüyor. Sanki deli dana olayını 2000 yıl öncesinden öngörmüş gibi. Ayrıca, Babilonya'da, bugünkü Irak'ta, topraktaki petrolün, yetiştirilen ürünler aracılığıyla, insanların vücuduna geçtiğini ve insan ömrünü yarıya indirdiğini söylüyor. Bir noktada petrol ve türevlerinin insan sağlığına olan zararlarını gene 2000 yıl öncesinden öngörmüş gibi. Evrensel barış ve özgürlük bilgesi, özgürlüğü, bilgiyi, doğruluğu, her şeyin üstünde tutmuş, doğru bildiğini, hapiste, krallara karşı bile, hiç çekinmeden, açıkça söylemiş, kimseden korkmamış, gerçek özgürlüğün, göstermelik değil, gerçek demokrasinin simgesi, insanların beyinlerini yıkayıp onları karanlığa değil, hep aydınlığa götürmek için çalışan, insanları mutlu gördükçe kendisi de mutlu olmuştur.
    Bu toprakların çocuğu, evrensel değeri olan, Tyanalı Apollon'un, her açıdan olumlu kişiliğinden, Bahçeli (ve dolayısıyla Kemerhisar) nasıl yararlanabilir, yararlanmalı?
    Tyanalı Apollon'un yararlanılabilecek yönleri nelerdir?
    • I- "Evrensel" değerdeki düşünceleri.
        Bu açıdan yapılabilecekler:
      1. Tyanalı Apollon'un evrensel değerdeki düşüncelerini, düzenli biçimde ortaya çıkarıp bunların, yayınlarla ve başka araçlarla, sürekli olarak, tanıtılmasını sağlamak.
      2. Bu amaçla, her yıl ya da her iki yılda bir, Tyanalı Apollon'dan yola çıkarak, ya da onun ışığı altında,
        "Tyana Güneşi - Türkiye'de ve Dünya'da Gerçek Demokrasi" adlı bilimsel oturumlar, toplantılar düzenlemek.
      3. Tyanalı Apollonla birlikte Tyana konusundaki Türkçe ve yabancı dillerdeki yayınları bir araya getirip ya bağımsız, şimdilik küçük de olsa, bir "Tyana ve Tyanalı Apollon Kitaplığı" ya da, daha geniş kapsamlı bir kitaplık içinde böyle bir bölüm oluşturmak.

    • (Dikkat: Yukardaki merkez adı, Prof. Dr. Asım Tanış'tan yazılı izin alınmadan kesinlikle kullanılamaz!)
    • II- Tyanalı Apollon, Tanrı ve dinler.
      Bu amaçla:
      1. Düşünceleri düzenli biçimde tanıtılmalı.
      2. Hıristiyanlığa ve müslümanlığa etkileri, özellikle Tyanalı Apollon - İsa karşılaştırması gibi, konularda yapılan tartışmalar, yazılar vs. yapılacak bilimsel toplantılarda, oturumlarda ele alınıp incelenmeli.
      3. Yaptığı söylenen ve yazılan mucizeleri konusu da ele alınıp tartışılmalı aynı bilimsel oturum ve toplantılarda.

    • III- Tyanalı Apollon tapınağı
      1. Yaşamını konu edinen yapıtta, doğduğu yerde yani Tyana çevresindeki bir çayırlıkta, yapılmış olduğu yazılı (ki bunun, büyük bir olasılıkla, Kemerhisar'da olması gerekir) ya da, Alman araştırmacıcılara göre, Direktaş'ta olabileceği varsayılan, "krallara yaraşır" tapınağının, araştırılıp kazılarla ortaya çıkarılması için girişimler yapılmalı,
        adımlar atılmalı.
      2. Öbür kentler olmasa bile, Efes'te olduğu söylenen başka bir tapınağı konusunda da araştırma, inceleme yapılmalı.

  • C- Bahçeli'nin geleceği için, benim görüşüme göre, başka yapılması gerekenler:

    1. Kemerhisar Belediyesi ile Bahçeli Belediyesi arasında, 2004 yılı Ağustos ayında imzalanan "İşbirliği Protokolü"nde öngörülen "Köşk-Kemerkapı" güzergahını, birlikte, en kısa zamanda, gerçekleştirmek. Kemerhisar Belediyesi "cıllıklayacak" olursa, Bahçeli Belediyesi, bu güzergahın, kendi belediye sınırları içindeki, Yunak'a kadar olan bölümünü tek başına gerçekleştirebilir.
      Binlerce yıldır Köşk'ten Tyana Kalesi'ne gitmiş olan, yaklaşık 6 km. uzunluğundaki bu su yolu, yapılacak sağlı sollu düzenlemelerle, geniş biçimde, yeniden ortaya çıkarılıp, ustaca bir tasarıyla, gerçekleştirilirse, böyle bir güzergahın yalnızca Niğde İli'nde değil, Türkiye'nin başka yerinde de pek olmadığı, bir çeşit İstanbul'un "Boğaziçi" gibi bir görünüm kazanacağı, bunun da, en azından, gerek Bahçeli'lilere gerekse Kemerhisar'lılara sayısız iş alanı açacağı, gelir sağlayacağı, dolayısıyla, çok yakın bir gelecekte "ekmek kapısı" olacağı hemen görülecektir.
      Bu güzergahın iki yanında "oteller, pansiyonlar, çay bahçeleri, lokantalar, mağazalar, spor alanları, eğlence yerleri ...." gibi, belki, binlerce kişiye iş olanağı sağlayacak, yerler yapılabilir.
      Buraya kısa zamanda olacak akını şimdiden öngörmek pek de güç değildir.
      Bu güzergahla ilgili başka ayrıntıları sırası geldiğinde yazılı olarak bildirebilirim.
    2. Bahçeli'nin bütün sokakları, yukarda sözü edilen güzergah gibi olmasa da, sağlı sollu, açılıp genişletilerek, gidişli-gelişli, kaldırımlı yollara dönüştürülmeli. Er geç yapılması gereken bu genişletme, Bahçeli'nin, kısa zamanda kentleşmesini, nüfusunun artmasını, toprağının değerlenmesini sağlayacaktır.
    3. Bahçeli'de, doğal turizmin, tarım turizminin, aile turizminin başlatılıp geliştirilmesi için incelemeler yapılıp gerekli adımlar atılmalı, girişimlerde bulunulmalı.

Bu gibi değişik, ilginç ve daha başka önerilerle daha da ilginç duruma getirilebilecek şenlik, çok kısa zamanda büyük ilgi görecek ve Bahçeli için bir gelir kaynağına dönüşebilecektir.



Bahçeli'nin tanıtılması gereken önemli kişileri

Bildiğim kadarıyla, Bahçeli'li, önemli, geçmişteki yerleri, Bahçeli açısından verdikleri emekleri, nedeniyle tanıtılması gerekli, şimdilik iki kişi var:
  1. Prof. Dr. Ali Yaramancı.
  2. Emekli öğretmen(imiz), sayın Ali İhsan Beyhan.
Bunlarla ilgili olarak bir ya da iki gün düzenlenip yaptıkları çalışmalar anlatılır, kendilerine ödül verilir. Olanaklar oranında, varsa, yayımlanmamış, ancak, yayımlanmaya değer yapıtları yayımlanabilir.



Bahçeli'lere çağrı

Sayın Bahçeliler!
"Doğanın Şiiri Bahçeli"yi, doğa, nasıl sevdiyse, nasıl bağrına basıp koruduysa, bugüne dek getirdiyse,
sizler de Bahçeli'yi sevin, bağrınıza basın, koruyun, onu kirli, pis ellere, çetelerin ellerine bırakmayın,
onu geleceğe, gene doğanın şiiri olarak aktarmayı bilin!
(Yalnızca Kemerhisar'ın değil, Bahçeli'nin de çocuğu)
Prof. Dr. Asım Tanış

TUANACA


PROF. DR. ASIM TANIŞIN SİTESİNDEN
http://www.asimtanis.com

(Olmasa da yarattığımız) Tyanalı Diize

  • a) Tyanalı Diize'nin kılavuzluğunda “gerdeğe giriş”:
    1. Tyanalı Diize (güveye):
      - Dışı da bir içi de bir değildir gelin odasının.
    2.   Goş yiğidim gelinin yanına.
    3. Gelin (içerden):
      - Gel gel! Kabuklu olsan da gel kabuksuz olsan da!
    4. Güvey (dışardan):
      Bu kadar yürekten çağırma beni!
      Bu gece ansızın gelebilirim.
      Beni bekliyorsan, zıbarmamışssan
      Sevinçten kapında ölebilirim.

  • b) Tyanalı Diizeden “Tanrı'ya Sorular”.
    - Tanrı'm, işine garışmış gibi olmasın da:
    1. Hoşafdan annıyan dördayahlı eşşekleri gondermişsin gondermie de,
      hoşafdan bile annamıyan ikayahlı eşşekleri niye gonderdin?
    2. Dördayahlı ayıları yaratmışsın yaratmıya da iki ayahlı ayıları niye yaratdın?
    3. Üzümü çinnedikten soonahı cırba yetmez miidi de
      niye bi de şu iki ayahlı cırbaları yaratdın?
    4. Ahırdaa fışgı yetmezmiidi de niye bi de şu iki ayahlı fışgıları yaratdın?

  • c) Tyanalı Diize'den “ilenmeler”:
    1. Vay ...
      - Vay cıbara vay!
      - Vay zile vay!
      - Vay bohumun gotlee vay!

    2. Başına .... (daş) düşmek ....
      - Vay başına daş düşesice vay!
      - Hangı daş düşsün diizee?
      - Hangısı daa ii deerse, daa çoh aarıdırsa, o düşsün gıı.
      - Koreke daş düşsün mü diizee?
      - Koreke daş yenni olur, yellengoo gibi. Cingi daş düşsün gıı.
      - Happan da düşsün mü diizee?
      - Happan da düşsün mucuh da. Deermen daşı da düşsün.
                                       ...
      - Vay başına benim herif düşesice vay!
      - Senin herif yenni olur. Benimki düşsün diizee.
      - Senin herif gaç gulek gelir gıı?
      - Benimki iki gulek gelir diizee.
      - Öölüüse düşsün gıı.

    3. Değişik...
      • Gannındaayınan gayıplar ol e mi?
      • Gordüün gun benim gun olsun, e mi!
      • Dizine gozüne dursun, e mi!
      • Ekmeen dooşan gendin tazı, goşan goşan dutaman, e mi!
      • Yiidiken yıhılasıca.
      • Cierine yaalı gurşunnar deesice.
      • Onulmaz dertlere dutulasıca e mi.
      • Gıran(nar) giresice.
      • Defi geçesice.
      • Yüzünü yuyucuunan su dokücü gorsün.
      • Gara yillere giresice.

Eftiyan Pazarı (Kemerhisar ağzıyla alışverişler)

  • a) Biciklik
    Tyanalı Memedemmi, Tyana'daki Eftiyan Pazarı'na gider.
    - Yienim, der, benim avrada biciklik almah istiyom. Var mı?
    - Olmaz olur mu, Memedemmi? Sen avradıyın biciklerinin ölçülerini sööle yeter.
    - Yienim. Ben diim helkiibi sen de hereniibi.
    - Var, Memedemmi, var, al senin avrada bicikliği.

  • b) Şahanahlıh
    - Yienim gelmişken benim avrada bi de şahanahlıh almah istiyom. Var mı?
    - Ölçülerini sööle, Memedemmi.
    - Yiğenim, ben diim döndermiibi, sen de selöör gibi.
    - Var, Memedemmi, var, senin avrada şahanahlıı da var.

  • c) Batmanınan avrat
    Bir başkası:
    - Ben bi batman avrat istiyom. Var mı yienim?
    - Var emmi var. Batmanınan da var, çekiinen de var.
      İstersen bi yarımnaa, istersen bi gulek avrat da veririm.

Kemerhisar'ca (ya da: Kemerhisar ağzıyla):

Fıkralar

  • a) Delik delisi
    Tyanalı bir genç, arkadaşıyla birlikte, koşa koşa, doktora gelir.
    Doktor:
    - Neyin var oğlum?
    - Tohtur bey, şu benim arhadaş olacah var ya, bana:
      “Gel, iyi bir delik buldum!” dedi. Ben de gosterdii deliie benimkini sohdum.
      O delik de eşşaarısı yuvasının delii deel mii miş.....

  • b) Niree bööle?
    - Niree bööle Memedemmi?
    - Koşge gidiyom yienim.
    - Noormiye gidiyon Koşge, Memedemmi laa?
    - Benim avrada “Yanıyom. Biceez ver gıı!” dedim. O da:
      “Oadar alafın dışına vurduusa git de Koşge ıslat gel!” dedi.

  • c) Niree bööle gonşuu?
    - Niree bööle gomşu?
    - Benim herif bana “Avraat, seninkini ısıdalım!” dedi.
      Onun uçun çalı çırpı toplamiye gidiyom.

  • ç) Gece sekiz gündüz dokuzcular.
    O işi çok, belki de gece sekiz gündüz dokuz, yaptıkları için çok yorgun düşen, bir karı koca doktora gider buna bir çare bulsun diye.
    Doktor da onlara, yalnızca, içinde R harfi bulunmayan günlerde (yani: salı, cuma) yapmalarını buyurur.
                        ...
    Bir gün kadın kocasının boynuna sarılır:
    - Hadi, herifciim, o işi yapalıh laa.
    Kocası da:
    - Boon gunnerden nii de gıı?
    Karısı:
    - Peeşembe laa, peeşembe. Unutdun mu? Haarhe, ilaaşı, abaruu!
    Garaasbennek! Abama söölerim haa!

Cilveleşmeler

  • a) Bilmece
    - Bil baam oocumda ne var?
    - Oocundaana goyuum.

  • b) Ana-çocuk arasında
    1. - Abaa, bubam senden çirkin bi avrat daa bulmuş gıı.
      - Vay aazına ötürdüüm herif vay!
        Gozel avrat bulamamış da gidip çirkin avrat mı bulmuş?

    2. - İçine mi ettin dışına mı guzuum?
      - Acıını içine acıını da dışına ettim abaa.
      - Abaan da senin de. Buban da senin gibiidi.
        Yarısını içine yarısını da dışına iderdi.

  • c) Baba-çocuk arasında
    - Noordün oolum?
    - Noorüceem buba? Osturdum fıs dedi.

  • ç) İki sevgili arasında
    1. Sevmek
      - Beni noorüyon laa?
      - Seni sööyom gıı.
      - Ooha!
      - Senin uçun ölürüm gıı.
      - Çüşş!

    2. Gör(üş)mek
      - Tatarın Sohaan'da gordüm seni.
        Dapıncah'da söödüm seni.

      - Seni gorünce beni bi esneme dutuyor, dişlerim gamaşıyor,
        ellerim gaşınıyor.

      - Gormiyeli kosengiye dönmüşsün heriif!
      - Sen de bişirgece dönmüşsün avraat!

    3. Seni seveli
      - Seni söeli galle kemiine döndüm gıı!
      - Seni söeli yellengooya (happana, mucua) döndüm gıı!
      - Seni söeli ben de korekiye döndüm laa!

      - Seni söeli goonüm melefeye döndü gıı!
      - Seni söeli benim goonüm de duzdaam oldu heriif!
      - Ben de seni söeli goonüm soan çuluna (iteeye) döndü laa!

      - Seni söeli gözlerim şaşılaştı heriif!

    4. Sensiz
      - Sensiz yapamıyom gıı!
      - Sensiz yapamıyorsan kişniş veriim laa!
      - Sensiz edemiyom gıı!
      - Niye laa? Gabız mı oldun bensiz?

    5. Benzemek
      - Ben niye benziyom, söögülüm, laa?
      - Sen bıtıraa (çalı dikenine, ötürek alıcına, cırtatana) benziyon gıı!
      - Ya ben niye benziyom gıı?
      - Sen de döe turpuna (arapdaşşaana) benziyon laa!

      - Ben niye benziyom gıı?
      - Sen guyröölüsüne benziyon laa!
      - Ya ben niye benziyom gıı?
      - Sen de bohböcüsüne benziyon laa!

    6. Nasıl? Ne?
      - Nasısın akide şekerim?
      - Ben iyiyim toz şekerim.
      - Ya sen nasısın kesme şekerim?

      - Benim nası bacahlarım var laa?
      - Senin shoda bacahların var gıı.

      - Ben niim laa?
      - Sen bi çiçeksin gıı?
      - Ni çiçee laa? Gabalah yappaa mı?

      - Ben nasılım gıı?
      - Cırtatan gibisin laa.

      - Ya ben ben nasılım laa?
      - Sen de selöör gibisin gıı!
      - Sen de çinetir (galbır) gibisin laa!

    7. Ne yaptın? Ne yapacaksın?
      - Benimuçun noorüceen laa?
      - Seninuçun uurundu çatal govah durucaam gıı.

      - Benimuçun noordün laa?
      - Seninuçun çatal govah durdum, goyun gibi meledim, zobar it gibi ürdüm,
        at gibi kişnedim, eşşek gibi anırdım gıı!

      - Sen benim uçun noordün gıı?
      - Ben de seninuçun tekersahalı, çuhur, yemlik topladım laa.

  • d) Karı koca arasında
    1. Gelmek-görmek
      • - Yanıma gel yanıma avraat!
        - Yanını yanlılar gorsün heriif.

      • - Yüzümü gorüceen mi avrat?
        - Yüzünü yuyucuunan su dokücü gorsün heriif.

    2. Kadından erkeğe
      - Gel benim gozleri sürmelim, boazı örmelim gel!
      - Gel benim döe zelbem gel!
      - Gel benim tarana aazlım gel!
      - Gel benim talba gulahlım gel!
      - Gel benim tığgulaam gel!
      - Gel benim gotü soannım gel!
      - Gel benim gotü yoluum gel!

    3. Erkekten kadına
      - Gel benim çözayşam gel!
      - Gel benim selöörüm gel!
      - Gel benim döndermem gel!
      - Gel benim çinetirim gel!
      - Gel benim galburum gel!

    4. İkisi birlikte
      - Seni söeli belli dişlerim gamaşıyor avraat!
      - Seni söeli belli benim de gözlerim şaşılaştı heriif!

      - Şarap içince benim başım dönüyor avraat!
      - Şarap içince benim de gıçım dönüyor heriif!

    5. Öpüşme
      - Annımın çatından öpme laa!
      - Nirenden öpüüm gıı?
      - Boynumun kutüünden öp laa!

    6. Sevişme
      - Ohşadım saşlarını uuralı elimle, öptüm yanahlarını bekmezli dilimle.

      - Dalında niie sivilce çıhmış laa?
      - Ben seni dalımdaa sivilceleri say dii mi çıırdım gıı?
  • e) Kadınlar, erkekler arasında
    1. - Sen herifiin niresinden dutan gıı?
      - Ben herifimin cööcerinden dutarım gıı.
      - Ya sen herifiin niresinden dutan gonşuu?
      - Ben de cingaalisinden dutarım gonşuu!

    2. - Nirden buldun bu döe zelbesi gibi herifi gıı?
      - Öölenme gazanına çömçemi daldırdım, garışdırdım, soona da çektim.
        Gısmetime çıha çıha bu döe zelbesi çıhdı gomşuu.

    3. - Nirden buldun bu çözayşii lan arhadaş?
      - Öölenme gazanına çömçemi daldırıp garıştırdım, soona da çekdim.
        Çıha çıha bu çözayşa çıhdı.

HALI TÜRKÜSÜ

(Eski Kemerhisar'da) Geçim derdi


~ Halı türküsü ~

Ne oynadık ne de gezdik
Geçim derdi biz de sezdik
Bugün gene halı çezdik
Doku doku biz de bezdik
...
Vur tarağı vur vur
Vur halıya vur vur
...
Bebek orda meme ister
Demin emdi gene ister
Dede gelmiş nene ister
Komşu gelmiş çene ister
...
Vur tarağı vur vur
Vur halıya vur vur
...
Kalan buğday una yetmez
Küpte bitti gene pekmez
Doku doku bitmek bilmez
Bor'a götür para etmez
...
Vur tarağı vur vur
Vur halıya vur vur
...

(Asım Tanış)

Prof. dr. Asım Tanıştan Tuananın geçmişine dair

Yeryüzünde kaç Tyana var?

Yeryüzünde, şu sırada bilinen iki Tyana var:

  • a) Sardegna'daki Tyana.
  • b) Kapadokya'daki Tyana (Kemerhisar).
  • Geçmişi

    • a) Geçmişiyle ilgili kısa ayrıntıları, benim gibi, başkaları da vermiştir.
      Şu sırada, dil açısından güçlük çekmeden okuyabileceğiniz iki yapıt var:
      • 1) Ali İhsan Beyhan, Tuhana.
      • 2) Aytunç Altundal, Yoksul Tanrı. Apollonius.

    • b) Önemli birkaç olay ve kişiler:
      • 1) Dağla göl arasından geçip Tyana önlerindeki büyük savaşı kazanan Hitit kralının Hitit Birliği'ni kurması.
      • 2) İvriz'deki kaya anıtını yaptıran Tyana kralı Warpalawas ve oğlu Ambaris.
      • 3) Pers krallığını eline geçirmek isteyen Ciro'nun (Cyrus'un) Tyana'ya gelip üç gün kalması (Anabasis).
      • 4) Büyük İskender'in Tyana'dan geçmesi.
      • 5) Dünyanın en ünlü bilgelerinden Tyanalı Apollon.
      • 6) Roma kralı Caracalla (Karakalla okunur; bizdeki Karakelle sözcüğüne çok benziyor) ile annesi Julia Domna'nın Tyana'ya gelip iki yıl kalması, pek çok yapı (belki de Köşk ile Kemerler de bunlar arasındadır) yaptırması.
      • 7) Tacito adlı bir Roma imparatorunun Tyana'da öldürülmesi.
      • 8) Suriye'deki Palmira kraliçesi Zenobia'nın Tyana'yı da eline geçirmesi.
        Bunun üzerine Roma İmparatoru Aureliano'nun Tyana'yı kuşatması olayı.
        Bu olay 17. yüzyılda çok büyük bir duvar halısına işlenmiş olup bugün İtalya'da, Lucca kentindeki Mansi müzesinde bulunmaktadır.

    • c) Geçmişiyle ilgili:
      • Ünlü kadınlar:
        1) Semiramis.
        2) Kleopatra.
        3) Julia Domna.
        4) Zenobia.
      • Efsaneler:
        1) Semiramis.
        2) Nemrud.
        3) Kleopatra-Köşk.
        4) Aureliano-Tyanalı Apollon.
        5) Ambartepe'nin ejderhası.

    Prof Asım Tanıştan Tuanalılara çağrı

    Kemerhisar'lılara çağrı

    Kemerhisar'lılara (şimdilik kısa bir) çağrı:

    • a) Kemerhisar'ı bütünüyle, dolayısıyla, geçmişiyle, kalıntılarıyla, diliyle, unutulmuş, unutulmak üzere olan, bu nedenle de yaşatılması gereken gelenekleriyle, ...... seviyorsanız, onu korumak, yüceltip ileri götürmek istiyorsanız, bu:
      yazları gelip araba göstermekle, kahvelerde okey oynamakla, düğünlerde rakı, şarap içmekle, göbek atmakla, her düğünde, Kemerhisar'ın içinden korna çalıp halkı tedirgin ederek geçmekle, olmuş olacağı çükün kabuğunu kesmek olan sünneti bile bir düğüne dönüştürüp pek çok açılardan gösteriş yapmakla ..... olmaz.

    • b) Bu bilgiyle olur. Bilgi de okuyarak, araştırarak, öğrenerek, okuyup araştırıp öğrendiğini yazıp başkalarına da duyurarak olur.
      Bu nedenle, sizler de, herbiriniz, elinizden geldiğince, Kemerhisar'ın sayısız yönlerinden bir tekini bile alıp inceleyin, araştırın, özellikle yaşlılarla konuşun.
      Göreceksiniz neler ortaya çıkacaktır neler.
      Ortaya çıkardığınız ilginç ayrıntıları da ilgilenenlere duyurun.

    • c) İşte size, Kemerhisar'ın ilginç, gelişigüzel sıralanmış, incelenmesi gereken yönlerinden birkaçı:
      • 1) Kemerhisar ağzı ya da Kemerhisar'da, özellikle, yaşlıların konuştuğu Türkçe.
        Bu dil, bu Türkçe, kesinlikle kaba değildir. Onun kendine özgü o denli güzel ayrıntıları, incelikleri var ki bunu ancak onu severek ele aldığınızda, incelediğinizde göreceksiniz, ortaya koymak sizin için bir coşku kaynağı olacaktır.
        Kemerhisar ağzında olup, binlerce yıldır sürüp gelen, bugünkü Türkiye Türkçesi'ne katkısı olacak sözcükler, deyimler, tarımla, geleneklerle, oyunlarla vs. ilgili pek çok terim vardır.
      • 2) Kemerhisar'ın içindeki ve çevresindeki yeradları. Bunların herbirisi dilimiz açısından, Kemerhisar'ın geçmişi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunları da, benim gibi, sizler de araştırıp katkıda bulunabilirsiniz:
        İşte bu sözcüklerden kimisi (Kemerhisar ağzındaki söylenişine göre):
        (abece sırasına göre)
        Adasohaa, Adadepe, Adıyaman, Ah toppahlıh, Aşşaaa gonah (demek ki bir de “Yoharı Gonah” varmış), Almamın Camii (bugün yerinde sonradan yapılan bir cami bulunuyor; bu ad, bence, Arap halifesi Al-Mamun'dan geliyor), Ambardepe (bir hitit kralının adından geldiği sanılıyor), Ayoozme (Ayaçeşme/Kutsal Çeşme) (Kemerhisar'ın geçmişi açısından en önemli yerlerden birisidir; Baroon, Bozyer, Çandaş, Çatal Bent, Çatılı yer, Çene, Çini(nin) sohaa, Çini golü, Çorahlık Dapıncah, Dapır, Deparası, Dilki depesi, Diroon, Donacah, Eftiyan (eski Tyana kentinin bizim oralarda gösterdiğinin en güzel kanıtı bu sözcüktür; 18. yüzyılda gelen yabancı araştırmacılar da, öbür buluntularla birlikte bu sözcükten yola çıkmışlardır), Galaba, Gandah, Gannı yer, Gızıl yer, Goru, Guşgonmaz, Guyubaşı, Hanın uuru, Hergele sohaa, Hortasan, İçme(ce). Kergah, Kor bunar, Koşk, Miimendere, Musluh, Salmannı, Soor, Söbü Çayır, Tüter'in Coplaa, Uzun Daş, Yoharı, Yük Çayırı (bu adın yükle ilgisi yoktur, “höyük” sözcüğünden gelmedir.), Yunah .......

    Kemerhisar'ın (Tyana'nın) geçmişi

    Kemerhisar'ın (Tyana'nın) geçmişi

    Asım Tanış’ın doğum yeri, Kemerhisar’ın (Tyana’nın) (birkaç resimle birlikte) kısaca geçmişi.

    Ünlü bilge, Tyanalı Apollon’un doğduğu, şu sırada yerinde (Türkiye’nin güney-doğusunda, Niğde İli’ndeki) Kemerhisar’ın olduğu, Tyana kenti, Kapadokya’da, Toros sıradağlarının eteğinde, eskiden Anadolu’yu Suriye ile birlikte Filistin’e ve Mezopotamya’ya bağlayan en büyük yolların biri üstünde bulunuyordu.
    Suları, (22 x 65 m. gibi dev boyutlardaki), Roma Havuzu’nda toplanan, kaynağın kuzeyinde, yaklaşık yirmi yıldır sürmekte olan kazıların da ortaya koyduğu gibi, burası, suyun bolluğu nedeniyle, en eski çağlardan, M.Ö. 5.000 yıllarından, beri yerleşim yeri olmuştur.
    Hititler, M.Ö. 1680 yılında, o dönemin “Tuwana”sı (ya da: “Tuhana”sı), Tyana yakınlarındaki büyük savaşın ardından Anadolu’da üstünlüklerini sağladıktan sonra, kralın oğullarından birisini yönetici olarak gönderdiği, bu yer daha o zamanlar da büyük olmalıydı.
    M.Ö. 750 yıllarında (yani Roma kurulduğunda), Tyana küçük bir Hitit krallığının başkentiydi. Sonra sırasıyla Frigler’in, Persler’in, Grekler’in ve, imparator Tiberio ile, Roma’lıların yönetimine geçer. İmparator Caracalla (M.S. 212-217) ve, özellikle, annesi, (Filostrato’yu Tyanalı Apollon’un yaşamını yazmakla görevlendiren), Julia Domna, Taparcasına saydıkları Tyanalı Apollon’un doğum yeri Tyana’ya gelip kaldıklarında, “Roma Kolonisi”, yani ayrıcalıklı bir kent, olmuştur.
    Kent M.S. 325’te başpiskoposluk merkezi, 371’de de Küçük Kapadokya’nın başkenti olmuştur.
    M.S. 700 yıllarından başlayarak Tyana Bizans’lılarla Araplar arasında sürekli çarpışma alanı olmuş, ikisi arasında çok kez el değiştirmiş, en sonunda Araplar, M.S.835’te, burasını, Bizans’lılara bırakmamak amacıyla yakıp yıkınca bir daha kendini toparlayamamış, eski önemini yitirmiştir.
    (M.S. 1000 yıllarından sonra) Türklerin Anadolu’ya gelmesiyle adı (bir anlamda daha önceki “Cristopoli/İsakent” adının karşılığı) “Kilisehisar” olmuş, 1910 yıllarında, küçük bir değişikliğe uğrayarak, M.S. imparator Traiano ve Adriano dönemlerinde yaptırılmış olması gereken, bugün bile büyük bir bölümü ayakta duran, ünlü, görkemli, Roma sukemerleri nedeniyle adı “Kemerhisar”a dönüştürülmüştür.
    Yurtdışında özellikle, Prof. Dr. Asım Tanış’ın çabalarıyla, 2001 yılında gelen bir İtalyan Arkeoloji Heyeti, eski Tyana’nın altında bulunduğu, Kemerhisar’da, kazı çalışmalarını, gene onun çabalarıyla 2006 yılında gelen başka bir İtalyan Arkeoloji Heyeti, Tyana Bölgesi’nde, daha doğrusu Tyana çevresinde arkeolojik yüzey araştırmalarını sürdürmektedir.
    Prof. Dr. Asım Tanış
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Tyana'nın geçmişiyle ilgili dönemler
    • Tyana
      prof. Tanış'a teşekkürler
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      Roma dönemi su kemerleri
    • Kemerhisar / Tyana
      su kemerleri, kazı çalışması
    • Kemerhisar / Tyana
      su kemerleri, kazı çalışması
    • Kemerhisar / Tyana
      açık hava müzesi
    • Kemerhisar / Tyana
      çöplukte bulunan bir kalıntı
    • Kemerhisar / Tyana
      bir görüntü
    • Kemerhisar / Tyana
      açık hava müzesi
    • Kemerhisar / Tyana
      şimdi Niğde Muzesi'nde bulunan, bir kalıntı
    • Kemerhisar / Tyana
      bahçeler arasında görülen kalıntılardan birkaçı


    75 YIL ÖNCE TUANA'NIN GENEL GÖRÜNÜMÜ


    Şimdi, 75 yıl önce eski Tuana’nın bulunduğu Bahçeli ve Kemerhisar'ı bir edebiyatçının gözüyle tanıyalım. 1929'da Ulu­kışla'dan çıkıp Niğde'ye gelirken İsmail Habip Sevük Tuana'nın genel görünümünü şöyle betimlemiştir:

    "O zaman daha tren yoktu. Ulukışla'dan kalkan otomobili­miz, bir saatlik hızdan sonra, yolun ikinci yokuşunu da bitirince karşımıza uzak tepelerin mor gölgeleriyle çevrili geniş ve boz bir ova serildi. Biraz solda tek başına konik endamıyla gerilen Hasan Dağı'nın çıplak, yalçın, fakat yakışıklı görünüşü yükse­liyor."
    "Kemerhisar'a sonra Bahçeli'ye vardık. Niğde'ye 15 - 20 ki­lometre yakın köyler. Eski Tyana kenti buradaydı. Romalıların Semiramis dedikleri ana cadde buradan geçermiş. Bahçeli'den çıkan kaynak su Jüpiter'e vakfedilmişti. Halife Me'mun'un yeni baştan yaptırıp halefi Mu'tasım'in Bizans'a kalmasın diye yık­tırdığı bu beldede hiçbir eser kalmamış. Yalnız eski mukaddes su, gürbüz ağaçlar yaratarak dolgun bir ark halinde, hâlâ taze taze akıyor."
    "Suyun eserini tam görebilmek için ovanın öte ucundaki son yokuştan geriye doğru bak: Hoş, haki renkli, ıssız ovanın tasalı genişliğini orta yerinden ikiye ayıran neşeli bir yeşillik gergin gergin ve kıvrak uzayıp gidiyor..."
    Köşk'ten kaynayan su "terazi"den geçerek ikiye ayrılır: Bir bölümü Bahçeli'nin Zafer, diğer bölümü Saray mahallelerinde-ki değirmenleri döndürüp Kemerhisar'a varıncaya dek tüm bağ ve bahçeleri sular. İnsan ve bitkilere hayat veren bu su ile eski Tuana'nın bulunduğu alana kurulan Bahçeli, Kemerhisar bel­delerinde çeşitli meyveler, sebzeler üretilmektedir: Başta ünlü Niğde elması ve üzümü, bunların yanı sıra armut, erik, kiraz, kayısı, şekerpare, darende, dut, şeftali, ayva, ceviz, üzüm çeşit­leri mevsiminde taze olarak bulunur.
    Sebzelerden patates soğandan tut da kabak, salatalık, ma­rul, domates, patlıcan, bamya, fasulye, pırasa, penzik (yeşil, taze pancar yaprağı), ıspanak, pancar, lahana, yer elması, kavun, karpuz, mısır, ayçiçeğine varıncaya dek akla gelen gelmeyen her türlü sebze yetişir.
    Tarihçi Albert Gabriel, eski çağlarda Bor yöresine özgü Tuana'nın çevik ve dayanaklı atlarının, besili koyunlarının ve çevresinden çıkartılan madenlerinin Asurlulara satıldığından bahseder.
    Hayvancılığa değer verme yönünden geleneğe bağlı Bor çevresindeki köyler, eskiden olduğu gibi her yaz Toroslar'a, Bolkarlar'a, Hasan Dağı eteklerine yaylalara çıkarlar; az da olsa o geleneği bugün de sürdürüyorlar.

    TUANA (BAHÇELİ) YÖRESİNDE YAYLACILIK


    70 yıl önce, benim çocukluk yıllarımda, bizim köyde (Bahçe­li) davarı olan ailelerin hepsi yaylaya çıkardı. 
    3 - 5 koyunu olan bile hem malının beslenmesi, hem de kendi sağlığı yönünden yaylanın yolunu tutardı. İlkbaharda çalılar çiçek açarken Toroslar’a yaylaya çıkan yaylacılar Ağustos sonlarında dönerlerdi. Bunların durumları da o dağlardaki göçerlerin yaşantılarına, alışkanlıklarına benziyordu. 
    Yörede çıkılan yaylalar: Kuyucak, Kırkpınar, Başpınar, Bokluseki, Dumlu, Yellibelen, Yelatan, Gökkuşağı, Üçkapılı, beldeye yakın Çinisu, Ortatepe, Uzuntepe ... gibi dağların düzlük, kuytu, otlu, sulu (rüzgâr tutmayan) koyaklarıydı.
    Niğde'nin güney, kuzey ve kuzeydoğusunu tamamen ku­şatan Toros Dağları'nın kuzey yamaçlarında ve Bolkar Dağları'nın eteklerinde, küçük ve büyükbaş hayvanları, develeri, kara çadırlarıyla konakladıkları yaylımı bol su başlarında 5-10 günden fazla kalmayan yaylacı aşiretlere (göçerlere) çok sık rastlanırdı. Adana tarafından ilkbahara doğru Torosların ve Ala dağların alçak yerlerine konarlar, yazın daha ötelere, yüksek tepelere doğru giderlerdi. Sonbahar yaklaşırken tekrar aşağılara iner, kışın Çukurova'ya, Silifke yöresine sehile (sahil) göçerlerdi. Obalar genellikle içlerinden en saygın kişinin adı ve mallarının özellikleriyle anılırdı: Ağlu, Kocabeğoğlu, Kozanlı, Karacakurt, Avşar, Türkmen, Kızılkeçili, Karakeçili, Sarıkaraman aşiretleri gibi... Yahyalı taraflarında Aydınlı yörükler kışlardı. Bunlar, hayvancılığın yanı sıra develeriyle kiracılık da yaparlardı.
    Göçerler (aşiretler olsun, Yörükler olsun) gelenek görenekle­riyle, konuşmalarıyla, yaşantılarıyla ilginç insanlardı. Hepsi de dağlarda, yaylalarda yetişen narpız, çiriş, ekşimek... gibi otlar­dan çeşitli yemekler yaparlar, bu dağlardaki her türlü bitkinin sağaltıcı özelliklerini bilirlerdi. hastalanan insan ya da hayvanı deneyimli bilgileriyle sağaltırlardı. İnsanlarla gayet hoş geçinir­lerdi. İlişkileri, eğlenceleri, giyim - kuşamları, kullandıkları araç ve gereçleri, gelenek ve görenekleri, gizemli yönleriyle göçerler gerçekten incelenmeye değer insanlardır. Sayıları şimdi azalmış da olsa o kuşaktan gelenlerden yaylalarda eski yaşam biçimlerini hala sürdürenler vardır.
    Bizde yaylaya genelde kadınlar, bir de onlara yoldaş olsun diye çocuklar çıkardı. 
    Süt, kaymak, yağ, peynir işleri, yaylada değişik sırası gelen (koyun ve keçi sütlerinin sıra ile değerlendi­rilmesi) kadınların tüm günlerini alırdı.
    Köydeki erkekler yapılacak işleri yoluna koyduktan sonra, bir fırsat bulup yayladakilerin gereksinimlerini gidermek, bir iki gün de olsa dinlenmek için yoklamaya gelirlerdi.

    Gelirken un, kibrit, tuz, pekmez, bal, bahçelerde yetişen erik, elma, ar­mut, kiraz, nane, maydanoz, yeşil soğan, marul, kabak, hıyar, bağ yaprağı gibi yeşil sebze ve meyvelerden, beyaz, pembe gül, reyhan gibi kokulu çiçeklerden getirirlerdi. Dönerken hazırda bekleyen kese ve tulumlara konmuş yağı, yoğurdu, peyniri, çö­keleği eşeklerle köye taşırlardı. Yayladan getirdiklerini ve özel­likle peyniri küplere basar, serin, karanlık sekilerde (zerzeme, serin dam) ters çevirerek saklarlardı.
    Köydekilerin işleri yaylada kalanlardan daha çoktu. Bir yan­dan bağ, bahçe, sebze, bostan çapalama, sulama işleri, bir yan­dan tarla, hasat işleri göz açtırmazdı. Gündüzler yetmeyince sabahlara dek çalışanlar az değildi. Ailece baş edilemeyen daha yoğun işler ancak aylıkçı, yıllıkçı çıraklar tutularak üstesinden gelinirdi.

    TURİZM YÖNÜNDEN TUANA YÖRESİ (Bahçeli - Kemerhisar)


    Tuana, yöresi, Bahçeli ve Kemerhisar beldeleri tarih ve tu­rizm yönünden önemlidirler. En başta, Niğde'nin 15 - 16 km. güneyinde yer alan Bahçeli Beldesindeki Neolitik ve Kalkolitik çağlara ait (İÖ 6500-5000 yy.) Köşk Höyük kazı yeri ile "piknik yeri" gezilip görülecek yerlerin başında gelir.
    Buralar çok iyi korunmalı, bakılmalı, gezilmeye, incelenme­ye değer yer haline getirilmelidir. Tarihiyle ilgili bilgiler kısaca sac levhalara yazılmalı, tepenin kazı yapılmayacak yerlerini yeşillendirip çiçeklendirmeli, oturma yerleri, banklar konulma­lıdır. "Milli park" durumuna getirilmelidir
    Köşk Höyük'teki kaynayan suyun üzerine yapılan Jüpiter Mabedi, Kral Pampülüs'ün köşkü ve Roma imparatoru Troyanus ve Hadrianus'un sarayı çok önceleri yıkılmıştır. Sonradan dağınık mermer taşları yan yana getirilerek 23x66x2.5 m. boyu­tunda aslına uygun dikdörtgen bir havuz yapılmış, sol üstüne de otuz-kırk yıldan beri özellikle yaz aylarında çalışan bir lokanta açılmıştır. Köşk Havuz'un buz gibi soğuk suyunda üretilen ala­balıklar 30 - 40 yıldır buraya gelen yerli, yabancı ziyaretçilerin beğenisine sunulmakta, turistlere hizmet verilmektedir.
    Köşk'ten az ilerde eski su değirmenleri, daha güneyde üzerindeki kanallarla Köşk'ten çıkan suyun bir bölümünü Tyana'nın merkezine taşıyan Kemerhisar Beldesi'nin girişindeki
    "su kemerleri" görülebilir. Doğanın ve insanların yıkım gücüne dayanan, 10-12 metre yükseklikteki 1800 yıllık, çoğu gitmiş azı kalmış bu tarihi kemerler gerçekten ilginçtir.
    İtalyan Podova Üniversitesi'nden gelen teknik ekibin kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan Roma Hamamı da görülmeye değer.
    Beldeyi gezerken evlerdeki halı tezgâhlarında el emeği, göz nuru ile dokunan orijinal nakışlı halıları incelemek, satın almak olasıdır.
     
    Kemerhisar'dan 3 - 4 km. güneyde, ova yüzündeki "İçme" ve "Hortasan"a geçilir. Çok eskiden beri tanınan İçme ve Hortasan'la ilgili olarak "Niğde ve Bor Tarihi"nin yazarı Avram Galanti, "Kisasar kariyesinde gaz karbonlu içme suyu ammenin rağbetine mahzardır. Mevsiminde Adana ve Konya havalisinden bu suyu içmek arzusuyla pek çok ziyaretçiyi cezp etmektedir." demiştir.(10)

    İçme'nin kaynak suyundan aç karnına 10-15 bardak içilirse, bağırsakta ne var ne yok temizlenir. Tenya, solucan, kıl kurdu gibi insan sağlığına zararlı asalaklar düşürülür. içinde sodyum, kalsiyum, magnezyum bulunan, radyoaktivitesi 5 olan İçme'nin suyu mide, karaciğer, böbrek, safra kesesi hastalıklarına da iyi gelmektedir. Beslenme yönünden iştah açıcıdır.. Komşu iller Adana, Mersin, Konya, Nevşehir, Kayseri'den ve Niğde yöresin­den gelenlerle yazın epeyce kalabalık olur. İçme'de bir aşevi ve az sayıda yatacak yer bulunmaktadır.
    İçme'nin yakınındaki Hortasan denilen yer de ilginçtir. Yazın suyu çekilen Hortasan'da koyu renkli bir çamur bulunur, içinden sürekli bir gaz çıktığı için adeta kaynıyormuş gibi "hort hort!" sesler çıkarır. Buradaki çamur sürüldüğünde deri hasta­lıklarına iyi geleceği söylenmektedir.
    Bu yörenin 2-3 km. doğusundaki Karova'da birkaç yıl önce maden suyu çıkartılmıştır. Şimdi bu su şişelenip satılmaktadır.
    Karova'nın gün doğusunda bir çizgi üzerindeki Salmanlı, Havuzlu, Adıyaman, Kalaygöl, Peldaacı'ndaki (Pelitağacı) göller çevresi hem tarihi yönden hem de piknik yönünden görülecek yerlerdir: Bu antik ören yerlerinde toprağın oldukça derinlerin­de bulunan tarihi kalıntıları doğanın ve insanların yok etmesine karşın hiçbir önlem alınmamıştır. Bahçeli beldesinin şimdiki Belediye Başkanı Fatih Kaya turizm konusunda eğitim görmüş biri olarak bu alandaki olanakları araştırmakta, işe çok sıkı sa­rılmaktadır. Bu nedenle Mahalli İşler Genel Müdürlüğü'nden yardım talebinde bulunmuştur. Tarihi Kentler Birliği'ne üye olmuş, onların olanaklarından yararlanmak için çaba göster­mektedir.
    Bahçeli Beldesi'nin Kurtizi Göleti'ne ve Dipsiz Artezyeni’nden akan buz gibi suyun başına, batıda Çinusu gölünün ilerisinde eski başkent Tuana zamanından kalma yerleşim alanı İftiyan 7 Odalar labirentine gidilip gezilebilir. Ucu 4 km. uzak­lıktaki Bor'dan çıktığı söylenen İftiyan Mağarası'nın gizi bugü­ne değin çözülememiştir. Özellikle burada kazıbilimcilerimize ve mağara uzmanlarımıza çok iş düşmektedir.

    SON ELLİ YIL İÇİNDE GELİŞEN BAHÇELİ BELDESİ


    Bahçeli beldesinin sınırları batıda Bor ilçesi ile Kemerhisar beldesine, güneyde Karaova ve Havuzlu köyüne, doğuda Kara-Mahmutlu, Everdi İt Pınarı, Karacaören, kuzeyde Kaynarca kö­yüne dayanmaktadır. Niğde il merkezine 17, Bor ilçe merkezine 5 km. uzaklıktadır.

    Bahçeli Beldesi'nin dört mahallesinde (Cumhuriyet, Zafer, Saray, Şeker) 1200 hanede yaşayan yaklaşık 4000 nüfusu vardır. Bu nüfusun % 10 'u dışarıda yaşamaktadır.
     
    1920'li, 30'lu yıllarda Diravun ve Kergâh mahallelerinde belli başlı 50-60 kadar ailenin (sülale, takım) adı söylenirdi: Mulla Memetler, Kuyumcular, Ağa Mustafalar, Ethem Oğulları, Davutlar, Hacı Deliler, Kasimler, Salmanlılar, Çelenkler, Molla Bekirler, Kazaklar, Bekir Efendiler, Süslüler, Çerkezler, Kürt Fakılar, Kara Betteşler, Saroğlanlar, Hacı Mollalar, Sefer Oğul­ları, Şellovlar, Göstüklü Hocalar, Kargalar, Kara Bacaklar, Baba Ağalar, Kadılar, Taşbaşlar, Abı Seyitler, Marharlar, Dervişler, Karagözler, Tavşanlar, Akkızm Kadirler, Kuduzlar, Kocabaşlar, Hıra İsmailler...
    Ayrıca adının sonuna ağa, çavuş, efendi ekle­nerek söylenen ve takma adlarıyla tanınmış kişiler vardı: Emin Ağa, Teyfuh Ağa, Babaoğlan Ağa, Kamil Çavuş, Alettin Çavuş, Durmuş Çavuş, Nomen Çavuş, Memiş Efendi, Ziyafendi, Fındı­ğın Hellefendi... Koca Rüstem, Zengin Halil, Abes Mustafa, Tat Bekir, Pampırcının Üssün (Hüseyin), Kösenin Ali, Kör Kamil, Çolak Hacı Ahmet, Sert Omar, Tollak Mehmet, Beşlik Kadir, Uzun İzzet, Hıra İzzet, Hanım İzzet, Kellenin Reşit, Kel Aziz, Savran Mustafa, Güdük Musa ... gibi.
    1927 yılında Bahçeli Beldesi'nde en eski okul Zafer Mahal­lesi'nde (Diravun'un aşağısında) köy odasında açılmıştır. İlk öğretmeni Borlu Topçu Mehmet Bey'dir. 
    Daha sonra bu okulun devamı olarak 1930 yılında eski mezarlığın dere tarafına yakın (Masat'a) yeni bir okul yapılmıştır. Bu okulun ilk öğretmeni ise Borlu, İstiklal Madalyası olan Gazi Rasih Bey'dir. 55 yıl sonra o eski okulun yerine Gazi İlköğretim Okulu yapılarak bugün 188 öğrencisi, 16 öğretmeniyle etkinliğini sürdürmektedir. Bu okul­da okuyan öğrencilerden bazıları çeşitli meslek sahibi olmuşlar­dır: Öğretmen, astsubay, subay, hakim, doktor, mühendis, imam, polis gibi... içlerinde politikacı olup milletvekili seçilen de vardır.
     
    Şu anda Bahçeli Beldesi'nde beş okul vardır: Gazi İlk öğretmen Okulu'nun hemen yanında 1991 yılında Atatürk Lisesi açılmıştır. Bundan başka Zafer Mahallesi'nde İstiklal İlköğretim Okulu, Saray Mahallesi'nde Alparslan İlköğretim Okulu ve Şe­ker Mahallesi'nde Şeker İlköğretim Okulu bulunmaktadır. Oku­ma oranı yüzde yüze ulaşmıştır. Okullar yıl içinde müsamereler, şiir okuma yarışmaları, resim-iş sergileri, konser ve sportif et­kinlikleriyle öğrencilere ve belde halkına yararlı olmaktadırlar.
    1953yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar Adana'dan Niğ­de'ye karayolu ile giderken Bahçeli'de bir süre kalmış, kendisi için bir koçun kurban kesilmesine izin vermemiş, ikram edilen meyveleri severek yemiş, beldeyi çok beğenmiş, buraya tekrar gelmeye söz vermiştir. O tarihte Nurettin Artam Radyo Gazetesi Programı'nda, Bahçeli Beldesi'ni 15
    dakika överek tanıtmıştır. Şevket Rado Hayat Mecmuası'nda Cumhurbaşkanının gezisi ilgili yazısında Bahçeli'ye değinmiştir.

    1954 yılında Bahçeli "belediye" olunca ilk iş olarak Köşk'ten kaynayan, iki değirmen çeviren, beldenin can damarı olan suyun yarısı Saray Mahallesi'ne, diğer yarısı Cumhuriyet ve Zafer ma­hallelerine eşit olarak bölünmüş, beton kanallara alınmıştır. Bu su 1953'te mahkemenin 7/9 kararı ile komşu Kemerhisar beldesi ile paylaşılmaktadır. O karardan bu yana Bahçeli ile Kemerhisar arasında su yüzünden çıkan kavgalar sona ermiştir.
     
    1955'te Bahçeli Beldesi'nde Tarım Kredi Kooperatifi açıl­mıştır. Ardından kurulan Esnaf Kredi Kooperatifi, Elma Tanzim Satış Kooperatifi, Köy Kalkınma Kooperatifi (Köy Koop) ve Süt Sığırcılığı Kooperatifi'nin yaşatılmaları için gerekli olanaklar sağlanamamıştır.
    1955 yılında beldede PTT hizmete girmiştir. 1985'te yeni binasına taşman PTT'nin olanaklarından yararlanılmaktadır. Bugün hemen her evde telefon bulunmakta, kolay haberleşme sağlanmaktadır.
    1958'de Bor ilçesinden getirilen elektrikle Bahçeli ışığa ka­vuşmuştur.
    1963 yılında Köşk'ten çıkan suyun 100 m. yanından çıkan Ayva Suyu künklerle getirilip önce mahallelere yapılan çeşmele­re verilmiş, daha sonra yüksekçe bir depoda toplanarak evlere dağıtılmıştır. 
    Bu su çok kireçli olduğundan geçen yıl 4 km. uzak­lıktaki Peldaacı ören yerindeki suyun tahlili yaptırılıp beldeye içme suyu olarak getirilmiştir.
    1965 yılında Bahçeli Beldesi "Sağlık Evi"ne kavuşmuştur. Burası 20 yıl tek bir ebe ile çalışmış, 1985'te sağlık ocağı binası yapılınca 1 doktor, 1 hemşire, 1 ebe, 3 sağlık memuru, 1 görevli olmak üzere 7 kişilik kadrosuyla belde ve çevre köylere gece gündüz hizmet vermeye başlamıştır.
    1981 yılında Bahçeli Beldesi'nde açılan Halk Kütüphanesi, belediyenin alt katında, daracık bir odada, bir tek görevli, altı bin kitapla meraklı öğrencilerin okuma ve araştırmalarına yardımcı olmaktadır.
    1895 yılında beldenin Saray Mahallesi'nde yapılan camiden başka Bahçeli'de dört cami daha bulunmaktadır: Cumhuriyet Mahallesi'nde yapılan Eski Cami, 1966'da yapılan Yeni Cami, 1923'te Zafer Mahallesi'ndeki Rahman Camii ile Şeker Fabrikasındaki camidir.
    Eskiden beldenin Diravun'la Kergâh mahallelerinin or­tasında Dere Camii vardı. 150 yıllık geçmişi olan bu caminin yanındaki sel yatağı derenin kenarında ve Boyalık'ta evler bu­lunmaktaydı. Caminin dibine ezan okumak için yuvarlak, 2,5 m. yükseklikte bir direk taş dikiliydi. Dereye sık sık sel geldiğinden orada oturanlar başka yerlere taşınmışlar. Cami ıssız kalmış. 1940'lara değin yalnız Cuma Namaz'ı kılınan caminin imamı Gostüklü Hatip Süleyman Efendi idi. O öldükten sonra bu cami bir süre vekil imamla açık kaldı. Daha sonra Dere Camii'ni yıktılar, taşlarını Cumhuriyet Mahallesindeki Eski Cami'nin yapımında kullandılar.

    Bahçeli Beldesi'nde nüfusuna oranla çok sayıda kahve ve su değirmeni bulunmaktadır: 9 kahve, 6 su değirmeni. Ekmek fırınları açılınca su değirmenlerinden bazısı yıkılmış, bazısı da işlemez duruma gelmiştir. Ama kahveler kusurları ve yararlarıyla harıl harıl işlemektedir.
    Kahveleri dolduranların çoğu emekliler, yaşlılar ya da işi gücü olmayan gençlerdir. Beldede rençper oranı % 10 'nu geçmez. Bunlar da bahçe işlerinde çalışmaktadırlar.
    Eskiden köyde her evin sağılır ineği ve davarı bulunurdu. Şimdi artık hayvancılık bitmiş, bir-iki kişi dışında hiç kimse hayvancılıkla uğraşmamaktadır. Tarım işleri ise köyde traktörü olan birkaç aileye kalmıştır. Irgat olarak çalışmayı istemeyen gençlerin çoğu işsizdir. Tembellik kabuk bağlamış, onları oldukları yere çivilemiştir.
    Beldede devlet desteğinden yoksun, bin bir zahmetle yetişen elmalar, kayısı ve kirazlar ağaçlarının başında yarı veresiye toptan satılacak da Bahçeli'deki üreticinin eli para görecek! Bu durumu gören gençlerin tek ideali Niğde Çimento, Bahçeli Şeker Fabrikası'nda işçi olarak çalışabilmek...
    Bahçeli Beldesi'nde bakımlı iki mezarlık vardır: Biri Adaş Tepesi'nde, diğeri Saray Mahallesi'nin batısında, Bor yolu üzerindeki Taşbaş'ın tarlasındadır. Mezarlıkların duvarları çekilmiş, suyu getirilmiş, çeşmesi yapılmış. Şimdi parsellenerek ağaçlandırılmaya başlanmıştır.

    Belediye yaptığı planı uygulayarak beldede yolları genişletmiş, asfaltlamıştır. Çeşitli etkinliklerde kullanılan bir düğün salonu yaptırmıştır. Dört otobüsü, bir kamyonu, bir pikapı, bir binek arabası ile il ve ilçe arasında ulaşımı kolaylaştırmıştır.
    Ayrıca itfaiye arabası, vidanjörü, kepçesi ile belediyece yapılacak işler hızlı bir şekilde yerine getirilmektedir. 2005'te ulaşımın, büyük oranda özel sektöre devredildiği söylenmektedir.
    Bahçeli Belediyesi'nin yaptığı iyi işlerden biri, Toroslardan her yıl birkaç kez gelen, beldeye büyük zarar veren sel yatağının yönünü değiştirmiş olması, diğeri Dipsiz Gölü'ndeki suyu Kurtizi Göleti'ne pompalayarak çevresindeki tarla ve bahçelerin daha kısa sürede sulanmasını sağlamasıdır. Belediye ayrıca halkın yararlanması için 300 tonluk bir soğuk hava deposu, bir de yanma 100 m. karelik teçhizat deposu yaptırmıştır.
    Şimdi Bahçeli Belediyesi'nin yapacağı işlerin başında beldenin kanalizasyon işi gelmektedir. Sonra da Karatepe'nin eteğine yaptırılması düşünülen futbol sahası ele alınacaktır.
    Köşk Havuz ve çevresinin planlanması bitirilmiştir. Buradaki turistik alanın her yönden rahat, yararlı bir düzende olması için eksiklerinin giderilmesine çalışılacaktır. Tarihi Olimpik Köşk Havuz'dan ayrı, soyunma kabinleri, dinlenme bankları bulunan bir yüzme havuzu ve ayrı bir balık üretme tesisinin yapımı düşünülmektedir. Yazın buraya gelen turistler için özellikle yapısal biçimi, duvarları Köşk Höyük'ün tarihi buluntularıyla dekore edilen bir kafeterya, market, manav, kasap dükkanlarının işletmeye açılması gerekmektedir. Markette buranın yayla geleneğini sürdüren yayla çöreği, çökelek, küp peyniri, kaymak, tereyağı, yayla çayı ve yayla çiçekleri, yaş ve kuru üzüm çeşitleri (sen, kişniş), pekmez, reçel çeşitleri, Toros çiçek balı, düğcük, köfter, bandırma satılmalıdır. Dalından yeni kopmuş taze meyve ve sebzeler sergilenmeli, yanında güneşte kurutulmuş kaklar bulundurulmalıdır. Burada taze alabalık ve Kurtizi Barajı'ndan getirilecek sazan balığının satışı yapılmalıdır.
    Kafeteryada özellikle yörenin yemekleri pişirilmelidir: Örneğin, oğma çorbası, söğürme, külbastı, köfte şepesi, bozsulu, orta dolması, mıhla, borana, gaile, pancar yemeği, şekerpare dolması gibi özel yemekler... Çukur otu, deve turpu, sirke ve pekmez karıştırılarak yapılan, kaşıkla yenen salata, yaprak banması (kısır), kaygana, Bahçeli höşmerisi gibi özel tatlılar... Sac üstünde pişirilen yufka ekmek, sacaltı içine sızgıt, ciğer, kıkırdak, peynir konarak; biziydan, yoğurt sürülerek çeşitli dürümler ve çeşitli börekler... gelen konuklara normal fiyattan satılmalıdır...(11)
    Yine burada özel olarak müzemsi bir yer açılmalı. Burada Köşk Höyük'ten çıkarılan tarihi eserlerin kopyaları, bölgede turistik yerleri gösteren haritalar, bu konuda yazılmış kitaplar, kitapçıklar, yöreyi tanıtan posta kartları, yörede dokunan halı, kilim çeşitleri, hah yastıkları, elde örülen çoraplar, kuşaklar, simle işlenmiş çevreler, köşe yastıkları, Tuana baskılı tişörtler, giysiler... etiketlenmeli, pazarlıksız satışları yapılmalıdır.
    Yeni bir düzenlemeyle turistik yönden Dipsiz Gölü Artezyeni üzerinde durulmalıdır.
    Tüm bunların yapımı ve işletilmesinde özel girişimcilerden yararlanılmalıdır. Bunlar niye gerçekleşmesin ki? Yeter ki istensin, araştırılsın, planlaması yaptırılıp insanlar inandırılsın. Köşk Tepe'ye yakın yerde özel teşebbüsün yaptırdığı turşu ve paket fabrika işletmeleri örneği başka özel yatırımcılar da teşvik edilebilir.
    Er ya da geç bir gün bunları gerçekleştirecek girişimciler çıkacaktır...
    Zengin bir değeri olan tarihsel kalıntıları toprağın altında saklayan Bahçeli (Köşk Höyük) ve Kemerhisar'da başlatılan kazıların aralıksız devam ettirilmesini umuyoruz.
    Turistik yönden İftiyan 7 Odalar'a, Peldaacı ve Adıyaman "Ören Yerleri "ne gidilecek yollar açılıp stabilize duruma getiril­melidir.
    Yazın Çukurova'dan gelecek yaylacılar için hazırlanan Kilbent'teki evler gibi Köşk Havuz çevresine de konutlar, barınaklar yapılmalıdır...
    İspanya'da olduğu gibi Bahçeli Beldesi'nde de evleri müsait olanlar evlerinin bir katını pansiyon durumuna getirebilirler. Sahiplerinin arzusu ile belediye tarafından bazı evler konuk evi olarak hazırlanabilir. Çevreyi gezip görmek bir süre konaklamak isteyen turistler buralarda kalabilirler.
    70 - 80 yıl önceleri Bahçeli'de köy odaları vardı. Uzaktan yakından gelen konuklardan yüksünülmez, tanrı misafiri kabul edilir, odalarda ağırlanırlardı. Yatmaları sağlanır, evlerden yemek gönderilir, uzun kalacaklarsa yemek işi sıraya konurdu. Kentlerden gelen memur takımını ise özel olarak muhtar ve ağalar konuk ederdi.

    BAHÇELİ BELDESİNİN KISACA SOSYAL DURUMU


    70-80 yıl önce Bahçeli'de aile yaşantısı: Tek göz bir odada yer sofrasında yemek yenirdi, konuklar burada ağırlanır, ev ho­rantası burada yer yatağında yan yana yatardı.

    Beldenin suyu Köşk Havuz'dan çıkar, arktan akarak gelir­di. Uzak olduğu için kaynağından doldurulmaz, içmek ve kul­lanmak için, her şeyin yıkandığı arktan alınırdı. Buna kirli su diyenlere, "İçmene bak, akan su yedi adımda bir temizlenir..." denirdi.

    O zamanlar köyün çok insanında para pul yoktu. Bakkaldan güz veresiyesine gaz, tuz, sabun alınır, imama, kasaba, berbere, bekçiye borçlandırdı. Temel uğraş çiftçilikti. Düven sürülüp tı­naz atılınca, çıkan zahire çinetirden geçirildikten sonra orada hazır bulunan bekçinin, imamın, berberin "hak"ları kendilerine teslim edilirdi.

    Köyde öyle yüzlerce dönüm tarlası olan ağalar, sürüyle da­varı olan, göze batan zenginler yoktu. Olanında bir çift öküz, bir eşek, sağılır inek, 20- 30 koyun bulunurdu. Arıcılık yapan, at arabası olan parmakla gösterilirdi. Su kıt olduğu için yazın nelikçe (güçlükle) yetiştirdiği sebzeyi, meyveyi merkeple pazara götürüp satan beş-on kişiyi geçmezdi. Çoğu evde kadınların do­kudukları halı ve halı yastıkları Bor, Niğde pazarlarında satılır, evin geçimi halının sermayesinden artan parayla sağlanırdı. Bunun dışında çok az yağ, yoğurt, peynir satanlar da vardı. Çoğu aile gün bulup gün yerdi. Köyde jandarmadan, devlet dai­relerinde görevli olanlardan, hele vergi tahsil etmeye gelen tah­sildarlardan çok korkulurdu. Bu nedenle güzelim sulu tarlalar (harım) Niğde ve Borlulara yok pahasına satılmıştır.

    Son yıllarda yaşam değişmiştir. Yeni kuşaklar köyden ayrılanları tanımaz, önceleri buralarda yaşayan insanların durum­larını bilmezler. Onlar eskiye göre rahat ortamda yaşıyorlar. Niğde'ye eşekle 4-5 saatte, Bor'a 1-1,5 saatte gitmediler ki bilsinler... Onlar yaz boyu 5-6 yaşlarında arık, yoz davar güt­mediler, kızgın güneş altında pırnat tutarak orakla gevremiş arpa biçmediler, akşama dek çapa çapalamadılar, buğelek tutan öküz, inek yaymadılar, sabanın tutamağına yapışmadılar, yazın kavurucu sıcağı altında hiç durmadan döne döne düven sürme­diler ki bilsinler... Tınaz yığmadılar. Harmanda çecin başında sa­bahlamadılar. Çetenle sap, saman çekmediler ki bilsinler. Engel­leri toplayıp yığın yapmadılar. Tırpancıların ardı sıra dökülmüş sapları toplamak için tırmık çekmediler ki bilsinler... Kışın 7-8 kişi iskemleye sokulup ısınmadılar. Isınmak için ahır sekisinde hayvanların kıyıcığında yatmadılar. Bağlarda üzüm başaklamadılar. Yalınayak ya da delikli ayakkabıyla fîrezli tarlada dolaşma­dılar ki bilsinler... Sıtmanın ateşiyle bir titreyip bir ateşler içinde kavrulmadılar, sıtma geçsin diye sarı diken çiçeğinin suyunu içip kusmadılar, hortlayan gözlerine aşı boyası dökülünce saatlerce ulumadılar... 50 paraya ırgatlık yapıp, beş kuruşa bir yıl çırak durmadılar ki bilsinler... Bunların öykülerini duysalar belki de inanmazlar...
    Eski yazı Arapça okuma yazmasını bilen Üssün Efendi (Hıra Hüseyin) vardı, gençlerin durumlarını anlatan şöyle bir dörtlük söylerdi:

    Tütmez oldu eski tüten ocaklar,
    Nasihat tutmuyor şimdi çocuklar,
    Yumurtadan çıkan yeni cücükler,
    Horoz olduk diye gak gak diyorlar.

    Yeni yetmelerin de kuşkusuz sorunları vardır, ama bir lokma bir hırka devri geçti. Onları yeni atılımlar, kişisel ve toplumsal kalkınmaya güç katacak çalışmalar, okuyup araştırmalar bekliyor. Aylak aylak gezip, kahve köşelerinde, televizyon karşısında boş zaman geçirmekle olmaz, çok çalışmalı, kafa ve bedence ya­rınlara hazır olmalıdırlar. Tuana tarihinin mirasçısı olarak geç­mişten ders almalıdırlar. Onlardan ara vermeden okumalarını, öğrenimlerini yüksek okullarda sürdürmelerini, bilim ve sanat yolunda adlarını duyurmalarını beklemek, 80 yıl öncesinin zor koşullarında okuyan yaşlıların hakkıdır, içten dilek ve umudu­dur.
    Niğdeli Avukat yazar-ozan Osman Üçer'in Bahçeli Belde­si'ni sevenlerin özlemini yerel ağızla anlatan deyişinden üç dörtlük alarak Tuana'nın Son Durumu'yla ilgili konumuzu noktalayalım. (12)

    Köşk Höyük de tarihiyle ün alır,
    Meyve, sebze bakıldıkça çoğalır,
    Golsüz köyü Çaygavağ'a yol alır,
    Noğürsek de varabilsek abaru! 
     
    Gobekli'ye büyük guşlar gonarlar,
    Köşk 'te balık, tavuk, köfte hepsi var,
    Bahçeli'de meyveleri sunarlar,
    Noğürsek de çokça yesek Abaru!

    Elmasıyla ünlüdür Bahçeli'miz,
    Ziraat az, ticaret yoh,
    işimiz Elma, kiraz, üzüm, tek desteğimiz,
    Noğürsek de doyabilsek abaru!