30 Aralık 2012 Pazar

TUANA (BAHÇELİ) YÖRESİNDE YAYLACILIK


70 yıl önce, benim çocukluk yıllarımda, bizim köyde (Bahçe­li) davarı olan ailelerin hepsi yaylaya çıkardı. 
3 - 5 koyunu olan bile hem malının beslenmesi, hem de kendi sağlığı yönünden yaylanın yolunu tutardı. İlkbaharda çalılar çiçek açarken Toroslar’a yaylaya çıkan yaylacılar Ağustos sonlarında dönerlerdi. Bunların durumları da o dağlardaki göçerlerin yaşantılarına, alışkanlıklarına benziyordu. 
Yörede çıkılan yaylalar: Kuyucak, Kırkpınar, Başpınar, Bokluseki, Dumlu, Yellibelen, Yelatan, Gökkuşağı, Üçkapılı, beldeye yakın Çinisu, Ortatepe, Uzuntepe ... gibi dağların düzlük, kuytu, otlu, sulu (rüzgâr tutmayan) koyaklarıydı.
Niğde'nin güney, kuzey ve kuzeydoğusunu tamamen ku­şatan Toros Dağları'nın kuzey yamaçlarında ve Bolkar Dağları'nın eteklerinde, küçük ve büyükbaş hayvanları, develeri, kara çadırlarıyla konakladıkları yaylımı bol su başlarında 5-10 günden fazla kalmayan yaylacı aşiretlere (göçerlere) çok sık rastlanırdı. Adana tarafından ilkbahara doğru Torosların ve Ala dağların alçak yerlerine konarlar, yazın daha ötelere, yüksek tepelere doğru giderlerdi. Sonbahar yaklaşırken tekrar aşağılara iner, kışın Çukurova'ya, Silifke yöresine sehile (sahil) göçerlerdi. Obalar genellikle içlerinden en saygın kişinin adı ve mallarının özellikleriyle anılırdı: Ağlu, Kocabeğoğlu, Kozanlı, Karacakurt, Avşar, Türkmen, Kızılkeçili, Karakeçili, Sarıkaraman aşiretleri gibi... Yahyalı taraflarında Aydınlı yörükler kışlardı. Bunlar, hayvancılığın yanı sıra develeriyle kiracılık da yaparlardı.
Göçerler (aşiretler olsun, Yörükler olsun) gelenek görenekle­riyle, konuşmalarıyla, yaşantılarıyla ilginç insanlardı. Hepsi de dağlarda, yaylalarda yetişen narpız, çiriş, ekşimek... gibi otlar­dan çeşitli yemekler yaparlar, bu dağlardaki her türlü bitkinin sağaltıcı özelliklerini bilirlerdi. hastalanan insan ya da hayvanı deneyimli bilgileriyle sağaltırlardı. İnsanlarla gayet hoş geçinir­lerdi. İlişkileri, eğlenceleri, giyim - kuşamları, kullandıkları araç ve gereçleri, gelenek ve görenekleri, gizemli yönleriyle göçerler gerçekten incelenmeye değer insanlardır. Sayıları şimdi azalmış da olsa o kuşaktan gelenlerden yaylalarda eski yaşam biçimlerini hala sürdürenler vardır.
Bizde yaylaya genelde kadınlar, bir de onlara yoldaş olsun diye çocuklar çıkardı. 
Süt, kaymak, yağ, peynir işleri, yaylada değişik sırası gelen (koyun ve keçi sütlerinin sıra ile değerlendi­rilmesi) kadınların tüm günlerini alırdı.
Köydeki erkekler yapılacak işleri yoluna koyduktan sonra, bir fırsat bulup yayladakilerin gereksinimlerini gidermek, bir iki gün de olsa dinlenmek için yoklamaya gelirlerdi.

Gelirken un, kibrit, tuz, pekmez, bal, bahçelerde yetişen erik, elma, ar­mut, kiraz, nane, maydanoz, yeşil soğan, marul, kabak, hıyar, bağ yaprağı gibi yeşil sebze ve meyvelerden, beyaz, pembe gül, reyhan gibi kokulu çiçeklerden getirirlerdi. Dönerken hazırda bekleyen kese ve tulumlara konmuş yağı, yoğurdu, peyniri, çö­keleği eşeklerle köye taşırlardı. Yayladan getirdiklerini ve özel­likle peyniri küplere basar, serin, karanlık sekilerde (zerzeme, serin dam) ters çevirerek saklarlardı.
Köydekilerin işleri yaylada kalanlardan daha çoktu. Bir yan­dan bağ, bahçe, sebze, bostan çapalama, sulama işleri, bir yan­dan tarla, hasat işleri göz açtırmazdı. Gündüzler yetmeyince sabahlara dek çalışanlar az değildi. Ailece baş edilemeyen daha yoğun işler ancak aylıkçı, yıllıkçı çıraklar tutularak üstesinden gelinirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder